Gözlerimi kapadım,açtığımda ise öğlen olmuştu.Yine deliksiz ve
rüyasız bir uyku…O suyun üstünde koştuğum rüyadan beri hiç rüya göremiyordum,sanki
bilinç altımı mühürlemişti o rüya.Aslına bakarsak şu sıralar rüya görmemem çok
iyi bir şeydi.Aksi takdirde her rüyadan sonra tuhaf tuhaf anlamlar çıkarır
bunalıma girerdim.Batıl inançlarımın kurbanıydım açıkçası.Örneğin bir gün
saçımı yandan bağlarım ve o günüm muhteşem geçer.Saçımı böyle yaptığım için günüm bu kadar iyi geçti diye düşünür ve
saçımı her gün yandan bağlardım.Böyle mal düşünceleri olan bir kızımdım
işte.Yataktan kalktım ve telefonu elime aldım.Kaan’dan gelen mesajda, ‘Görev tamamlandı.’ yazıyordu.Derin bir
iç çektim,her şey yolunda gidiyordu.Yüzümü yıkamak için banyoya girdim.Yüzüme
çarpan soğuk su beni kendime getirmeye yetti.Tam havluyu elime almıştım ki
aynaya bakakaldım.Normalde oraya kamp kurmuş olan göz altı morluklarım yok
olmuştu,ki daha sabah oradaydılar.Hep gözümün altında uyku düzensizliğim
yüzünden morluklar olurdu ama şimdi orda değildiler.Vay canına bugün her şey
gerçekten yolunda gidiyordu.Kendimden emin bir şekilde merdivenlerden
iniyordum ki kafamda şimşekler çaktı.Boynumda ki yara izlerini görürse halam ne
diyecekti?Elimi hemen boğazıma götürdüm ve derin bir nefes aldım.Boyunlu
kazağım hala üstümdeydi.Aşağı inince beni karşılayan şey izdivaç programı sesi
ve kahkahalar oldu.Oturma odasının kapısını aralayıp içeri bakmamla yüzümün
düşmesi bir oldu.Halam,komşumuz Beyhan Yenge ve torunu Ayşe Su.Kapıya doğru
bakınca Ayşe Su’nun gözleri parladı.
“Dünya Ablam da kalkmış heyoo!!”dedi bağırarak,tabi halam ve
Beyhan Yenge’de kapıya baktı.Henüz beş yaşındaydı ve bu yaşta benim tüm
nefretimi kazanmayı başaran ilk ve tek çocuktu.İçeri girdim ve soğuk bir
tavırla, “Dünya değil,Bloen!B-L-O-E-N!”dedim.
“Blogen!”
“Hayır,Bloen!
“Bloben!”
“Lanet olsun.Bloen demek bu kadar mı zor?”
“Kızma Dünya Abla..”
“Ya iyisi mi sen bana sadece Blo de olur mu?
“Blo Abla!”
Başından beri bu saçma tartışmamızı izleyen Beyhan Yenge,her
seferinde ödümü patlatan,kahkahasını attı.
“Dili dönmüyor ablası fazla zorlama kısçemi.”Seninde kısçeninde…Mahallede
ki en dedikoducu,en iki yüzlü,en cimri kişidir Beyhan Yenge.Seninle beraber güler
ardından dediğini bırakmaz.Tabi birde Beyhan Yenge’nin dizinin dibinden
ayrılmayan torunu Ayşe Su var.Aslında iyi kızdır Ayşe Su,birde bana sülük gibi
yapışmasa.Eminim bak birazdan ‘hadi odana çıkalım Dünya Ablam!’deyip
bilgisayarıma oturacak ve her bölümünü beş defa izlediği Tom&Jerry’yi açıp
beni çizgi filmlerden soğutacak.
“Dü..Bloben Ablam odana çıkalım mı?” Demiştim, değil mi?
“Hadi ablası siz çıkın yukarı güzel güzel oynayın bizde konuşuverek
halanla.Hem kısçem geldik geleli senin uyanmanı bekliyor.Ammada çok uyuyorsun
be kuzum.Sağlığa zarar bak,dün programda duydum bu kadar çok uyumak beyin
hücrelerini öldürüyormuş,geri zekalı oluvecen sonra…”deyip yine kahkahalara
boğuldu.Bu sırada hadi sende bana katıl
dercesine halamın dizine vurdu.Halam,Beyhan Yenge’den ve torunundan ne denli
nefret ettiğimi bildiği için çayını yudumlamakla yetindi.
“Öyle deme Beyhan Abla.Benim Dünya’m bacağı yüzünden uyamıyor
ki.”dedi halamda.Ah,seni çok seviyorum hala.Benden
bu kadar,torunu da sen hallet dercesine bana baktı.Beyhan Yenge’nin bana
çocukmuşum gibi davranması beni çileden çıkartıyordu.Ulan kadın sanki bende beş
yaşındaymışım gibi ‘gidin güzel güzel oynayın’ ne demek yahu?On beş yaşındayım
ben on beş!Şey aslında iki ay sonra on beş olacağım ya neyse.Ama yinede benden
beş yaşındaki veletle kanka olmamı beklemesi çok saçmaydı.
“Üzgünüm Ayşe Su ama ben daha bir şey yemedim..”
“Olsun odanda yersin.”
Şuan içimden geçen tek şey ağzının ortasına bir tane patlatıvermekti.Yahu
odama çıkınca odamın içine ediyorsun!Bir keresinde tuvalete gitmek için odadan
çıktığımda en sevdiğim mangamı boyama kitabı zannedip boyamıştı ve ona manganın
ne olduğunu,neden boyanmamasını gerektiğini anlatmam yarım saatimi,anlaması bir
saati almıştı.Nasıl kurtulacaktım ki ben bu veletten?Sonra bir anda
kafamda,gerçek olsaydı,gözleri kör edecek bir ampul yandı.
“Hala ben bu gün yürüyüşe gitmedim.Kendime ekmek arası yapar
yürürken yerim.Hem Ayşe Su’da benimle gelir.”deyince Ayşe Su’nun yüzü bir anda
düştü.Odama çıkıp çizgi film izleyemeyecekti ya,hayalleri suya düştü.
“Oda parkta oynar…”dememle yeniden aydınlandı ve ağzı,cidden bak
sahiden,kulaklarına vardı.Ne dediğimin farkına varınca kaynar sular döküldü
üstüme.Parkta oynar ne demekti ya?Parktaki çocuklarla çete kurup millete kum
atan bir veletti o!Ah,lanet olsun.Zehir gibi işleyen beynime tüküreyim.
“Oleeey!!Dünya Ablamla parka gidiyoruz!”
“Dünya değil,Blo.”dedim sertçe.Beyhan Yenge’nin üzerimde dolaşan
soğuk bakışlarını fark edince,sahte bir gülümseme takınarak, “Anneannen izin
verecek mi bakalım?”dedim.Ne olur,yalvarırım izin vermesin,lütfen!
“Tabi ki gidebilirsin.”dedi gülerek ve intikamm dercesine bana baktı.Sülalece gıcıktı bunlar.Halamda
sevmiyordu zaten Beyhan Yenge’yi,torununu.Ama komşuluk ilişkileri işte…Kurbanın olayım yardım et dercesine
baktım halama.Böyle durumlarda bakışlarımızla çok kolay bir şekilde
anlaşıyorduk halamla.
“Ama Ayşe Su’cum Dünya’nın sağlığı için yarım saat boyunca
durmadan yürümesi lazım.Yorulmaz mısın sen?”
“Yorulmam!Hem yorulursam Dünya Ablam beni kucaklar.”dedi
gülümseyerek.Sinirden gülerek cevap verdim.
“Tabi ki,bacağımın iyileşmesi için birde çocuk taşımam
gerekiyordu.”dedim gözlerimi devirerek ama salak onla dalga geçtiğimi anlamadı.
“Hehe, Dünya Abla benim sayemde çabuk iyileşecek.”
“Neyse sen otur,ben kendime bir acılı sandviç
yapayım.”diyerek mutfağa girdim.Acılı olan
bir şeyi asla ağzıma sürmezdim ama Ayşe Su’nun da istememesi için öyle demem
gerekiyordu.Ya aslında kıza haksızlık ediyordum.Belki de annesinden bile fazla
örnek alıyordu beni.Pembe sevmediğini söylemesine rağmen bir iki gün içinde
pembe sevdalısı oldu ve saçının önünü pembe pastel boya ile boyadı,okuma
yazması olmamasına rağmen annesine bir
sürü çizgi roman aldırdı ve her gün bize gelip bana okuttu.Bu kıza gerçekten
çok kötü davranıyordum.Sandviçle beraber yanıma iki tane kutu meyve suyu aldım
ve Ayşe Su ile beraber Mini Orman’a doğru yola koyulduk.Ona uzattığım meyve
suyunu görünce dünyanın en mutlu insanı oymuş gibi güldü.Böyle zamanlarda çok
tatlıydı,ama aldanmamak lazımdı.Bir çocuk ne kadar tatlı olursa olsun parkta
içindeki canavarı asla dizginleyemezdi.
İçimde çok büyük bir huzursuzluk vardı.Dün gece bir canavarın
saldırısına uğrayan kişi ben değilmişim gibi yanımda küçük bir kızla parka
gidiyordum.Korkuyor muydum,evet hala korkuyordum.İnsanlara söylemek istiyordum
ben bir uzaylı gördüm diye!Yaşadığım her şeyi,bana saldırmasını bile anlatmak
istiyordum,içimde ki şeyleri dökmek,korkumu bir nebzede olsa azaltmak
istiyordum.Ama yapamazdım.Göreve gittiğimi sadece Kaan biliyordu ama o da boş görev olarak biliyordu.O uzaylıyı
gördüğümü kimseye anlatamayacaktım ve bu beni sürekli huzursuz edecekti.Belki
de böylesi daha iyiydi.Eminim,hayır emin
olmak istiyorum,K-himori o uzaylıyı yakalayıp insanlığın haberi bile
olmadan yok edecekti. Ve uzaylı denen şey sadece bir halk korku hikayesi olarak
kalacaktı.Böyle olmalıydı,olacaktı da.Tüm bunları düşünürken parkta oynayan Ayşe
Su ve diğer çocukları izliyordum.Çok mutluydular,belki bir süreliğine bile olsa
dünyadaki en özgür insanlardı onlar…Hiçbir şeyden haberi olmayan ve bu tatlı
cahillik sayesinde yüzleri gülen insanlar…Gıpta ediyordum onlara.Sandviçi
bitirdikten sonra yürüyüşe gitmek için Ayşe Su’yu çağırmaya gittim.Tam çağırmak
üzereydim ki bir topun tamda onun kafasına gelmek üzere olduğunu gördüm ve
kendimi ona doğru koşar halde buldum.Yanına vardığımda üzerine kapandım ve top
sırtıma çarptı.Sırtım zaten sabahtan beri sızlıyordu ve şimdi top acısı üzerine
tuz biberdi.
“Oyun oynarken etrafına bak!”diye bağırdım.Sırtım çok kötü
acıyordu,bıçak saplıyorlardı adeta sırtıma.Kıpırdayamıyordum,kıpırdarsam sırtım
daha çok acıyacak gibime geliyordu.Allah aşkına bir top insanın sırtını nasıl
bu kadar acıtabilirdi?Ayşe Su’nun omuzlarını sıkıyordum ve hala üzerine
kapanmıştım.Ayşe Su ise hiç şikayet etmeden yere bakıyordu.Kafamı yavaşça
kaldırdım ve onun baktığı yöne baktım.Gölgeme bakıyordu…Gölgem?Bu arkasından
altı tane örümcek kolu çıkan gölge benim mi?Beynim bir anlık da olsa
durdu,gözlerim karardı.O gölge gerçekten benim miydi?Örümcek kollu bu gölge bana
mı aitti…?Dişlerimi öyle sıkıyordum ki çenem acıyordu.Burnum sızlamaya
başlamıştı,ağlamak üzereydim.Orada ki,tuhaf uzuvlu o gölge benimdi,sırtım ise
sanki yarılıyordu.
bu bölüm de güzeldi :3 ama niye yine en heyecanlı yerinde bitirip bizi geceleri uyutmuyon bakim?
YanıtlaSildur bi dakika.....y-y-y-y-y-yoksa....iki yazıdan beri hiç "rin" yada "ao no eksoşisto" demedin O.O sen kimsin ve gerçek unazo-sama'ya ne yaptın!?
owo bloen kol çıkardı! yihiii~ sonunda bir şeyler olmaya başladı ;w; (kitapların ilk 20 sayfasından nefret eden insan) O veledi de dövesim geldi, bence Bloen fazla iyi davranıyor o sıpaya. Neyse, iyi kız sonuçtai tabii ki iyi davranacak U_U
YanıtlaSilYalnız sen mini orman diyince aklıma Nate geliyor. Nate şimdi fırlayacak, şimdi ayşe su'yu ekecekler vihii~ yapıyordum ki... Tamam, Nate aslında pislik olabilir ama umrumda değil, şizofren 5 yaşındaki bir çocuğu çekmesindense aşk acısı çekmesini tercih ederim bloen'in...
(yalnız cidden sinir bozucu bir aileymiş komşuları. tıssss~)
Gelecek bölümü kesinlikle bekliyorum *o*!!!!!111bir1bir!!
YanıtlaSilvışş bloen sonunda örümcek kız oluyor ♥-♥
YanıtlaSilhaydi bastır uleyn! owo
YanıtlaSilkıza suikast yapıp bıçaklayalım istersen ben hali hazırda o iş için hep bekliyorum dert etme u_u
EN HEYECANLI YERDE KESMİŞSİN, HHMPH! ama yine harika bir bölümdü,ellerine sağlık *-*
YanıtlaSilmei
lanet olsun birazcık az küfret ya.......
YanıtlaSilOooh Bloen'in kolları (?) da çıktı, şimdi iyice tadından yenmez bu K-himori. >.< Nasıl kurtaracak acaba durumu parkın ortasında?
YanıtlaSilBu arada müzikler çok güzel; Deadman Wonderland'ın açılışını da eklemişsin... Bayıldığım bir şarkıdır da. >.< <3
YanıtlaSil