30 Haziran 2012 Cumartesi

kodumun ikinci kısmı


Gözlerimi kapadım,açtığımda ise öğlen olmuştu.Yine deliksiz ve rüyasız bir uyku…O suyun üstünde koştuğum rüyadan beri hiç rüya göremiyordum,sanki bilinç altımı mühürlemişti o rüya.Aslına bakarsak şu sıralar rüya görmemem çok iyi bir şeydi.Aksi takdirde her rüyadan sonra tuhaf tuhaf anlamlar çıkarır bunalıma girerdim.Batıl inançlarımın kurbanıydım açıkçası.Örneğin bir gün saçımı yandan bağlarım ve o günüm muhteşem geçer.Saçımı böyle yaptığım için günüm bu kadar iyi geçti diye düşünür ve saçımı her gün yandan bağlardım.Böyle mal düşünceleri olan bir kızımdım işte.Yataktan kalktım ve telefonu elime aldım.Kaan’dan gelen mesajda, ‘Görev tamamlandı.’ yazıyordu.Derin bir iç çektim,her şey yolunda gidiyordu.Yüzümü yıkamak için banyoya girdim.Yüzüme çarpan soğuk su beni kendime getirmeye yetti.Tam havluyu elime almıştım ki aynaya bakakaldım.Normalde oraya kamp kurmuş olan göz altı morluklarım yok olmuştu,ki daha sabah oradaydılar.Hep gözümün altında uyku düzensizliğim yüzünden morluklar olurdu ama şimdi orda değildiler.Vay canına bugün her şey gerçekten yolunda gidiyordu.Kendimden emin bir şekilde merdivenlerden iniyordum ki kafamda şimşekler çaktı.Boynumda ki yara izlerini görürse halam ne diyecekti?Elimi hemen boğazıma götürdüm ve derin bir nefes aldım.Boyunlu kazağım hala üstümdeydi.Aşağı inince beni karşılayan şey izdivaç programı sesi ve kahkahalar oldu.Oturma odasının kapısını aralayıp içeri bakmamla yüzümün düşmesi bir oldu.Halam,komşumuz Beyhan Yenge ve torunu Ayşe Su.Kapıya doğru bakınca Ayşe Su’nun gözleri parladı.

“Dünya Ablam da kalkmış heyoo!!”dedi bağırarak,tabi halam ve Beyhan Yenge’de kapıya baktı.Henüz beş yaşındaydı ve bu yaşta benim tüm nefretimi kazanmayı başaran ilk ve tek çocuktu.İçeri girdim ve soğuk bir tavırla, “Dünya değil,Bloen!B-L-O-E-N!”dedim.

“Blogen!”

“Hayır,Bloen!

“Bloben!”

“Lanet olsun.Bloen demek bu kadar mı zor?”

“Kızma Dünya Abla..”

“Ya iyisi mi sen bana sadece Blo de olur mu?

“Blo Abla!”

Başından beri bu saçma tartışmamızı izleyen Beyhan Yenge,her seferinde ödümü patlatan,kahkahasını attı.

“Dili dönmüyor ablası fazla zorlama kısçemi.”Seninde kısçeninde…Mahallede ki en dedikoducu,en iki yüzlü,en cimri kişidir Beyhan Yenge.Seninle beraber güler ardından dediğini bırakmaz.Tabi birde Beyhan Yenge’nin dizinin dibinden ayrılmayan torunu Ayşe Su var.Aslında iyi kızdır Ayşe Su,birde bana sülük gibi yapışmasa.Eminim bak birazdan ‘hadi odana çıkalım Dünya Ablam!’deyip bilgisayarıma oturacak ve her bölümünü beş defa izlediği Tom&Jerry’yi açıp beni çizgi filmlerden soğutacak.

“Dü..Bloben Ablam odana çıkalım mı?” Demiştim, değil mi?

“Hadi ablası siz çıkın yukarı güzel güzel oynayın bizde konuşuverek halanla.Hem kısçem geldik geleli senin uyanmanı bekliyor.Ammada çok uyuyorsun be kuzum.Sağlığa zarar bak,dün programda duydum bu kadar çok uyumak beyin hücrelerini öldürüyormuş,geri zekalı oluvecen sonra…”deyip yine kahkahalara boğuldu.Bu sırada hadi sende bana katıl dercesine halamın dizine vurdu.Halam,Beyhan Yenge’den ve torunundan ne denli nefret ettiğimi bildiği için çayını yudumlamakla yetindi.

“Öyle deme Beyhan Abla.Benim Dünya’m bacağı yüzünden uyamıyor ki.”dedi halamda.Ah,seni çok seviyorum hala.Benden bu kadar,torunu da sen hallet dercesine bana baktı.Beyhan Yenge’nin bana çocukmuşum gibi davranması beni çileden çıkartıyordu.Ulan kadın sanki bende beş yaşındaymışım gibi ‘gidin güzel güzel oynayın’ ne demek yahu?On beş yaşındayım ben on beş!Şey aslında iki ay sonra on beş olacağım ya neyse.Ama yinede benden beş yaşındaki veletle kanka olmamı beklemesi çok saçmaydı.

“Üzgünüm Ayşe Su ama ben daha bir şey yemedim..”

“Olsun odanda yersin.”

Şuan içimden geçen tek şey ağzının ortasına bir tane patlatıvermekti.Yahu odama çıkınca odamın içine ediyorsun!Bir keresinde tuvalete gitmek için odadan çıktığımda en sevdiğim mangamı boyama kitabı zannedip boyamıştı ve ona manganın ne olduğunu,neden boyanmamasını gerektiğini anlatmam yarım saatimi,anlaması bir saati almıştı.Nasıl kurtulacaktım ki ben bu veletten?Sonra bir anda kafamda,gerçek olsaydı,gözleri kör edecek bir ampul yandı.

“Hala ben bu gün yürüyüşe gitmedim.Kendime ekmek arası yapar yürürken yerim.Hem Ayşe Su’da benimle gelir.”deyince Ayşe Su’nun yüzü bir anda düştü.Odama çıkıp çizgi film izleyemeyecekti ya,hayalleri suya düştü.

“Oda parkta oynar…”dememle yeniden aydınlandı ve ağzı,cidden bak sahiden,kulaklarına vardı.Ne dediğimin farkına varınca kaynar sular döküldü üstüme.Parkta oynar ne demekti ya?Parktaki çocuklarla çete kurup millete kum atan bir veletti o!Ah,lanet olsun.Zehir gibi işleyen beynime tüküreyim.

“Oleeey!!Dünya Ablamla parka gidiyoruz!”

“Dünya değil,Blo.”dedim sertçe.Beyhan Yenge’nin üzerimde dolaşan soğuk bakışlarını fark edince,sahte bir gülümseme takınarak, “Anneannen izin verecek mi bakalım?”dedim.Ne olur,yalvarırım izin vermesin,lütfen!

“Tabi ki gidebilirsin.”dedi gülerek ve intikamm dercesine bana baktı.Sülalece gıcıktı bunlar.Halamda sevmiyordu zaten Beyhan Yenge’yi,torununu.Ama komşuluk ilişkileri işte…Kurbanın olayım yardım et dercesine baktım halama.Böyle durumlarda bakışlarımızla çok kolay bir şekilde anlaşıyorduk halamla.

“Ama Ayşe Su’cum Dünya’nın sağlığı için yarım saat boyunca durmadan yürümesi lazım.Yorulmaz mısın sen?”

“Yorulmam!Hem yorulursam Dünya Ablam beni kucaklar.”dedi gülümseyerek.Sinirden gülerek cevap verdim.

“Tabi ki,bacağımın iyileşmesi için birde çocuk taşımam gerekiyordu.”dedim gözlerimi devirerek ama salak onla dalga geçtiğimi anlamadı.

“Hehe, Dünya Abla benim sayemde çabuk iyileşecek.”

“Neyse sen otur,ben kendime bir acılı sandviç yapayım.”diyerek  mutfağa girdim.Acılı olan bir şeyi asla ağzıma sürmezdim ama Ayşe Su’nun da istememesi için öyle demem gerekiyordu.Ya aslında kıza haksızlık ediyordum.Belki de annesinden bile fazla örnek alıyordu beni.Pembe sevmediğini söylemesine rağmen bir iki gün içinde pembe sevdalısı oldu ve saçının önünü pembe pastel boya ile boyadı,okuma yazması  olmamasına rağmen annesine bir sürü çizgi roman aldırdı ve her gün bize gelip bana okuttu.Bu kıza gerçekten çok kötü davranıyordum.Sandviçle beraber yanıma iki tane kutu meyve suyu aldım ve Ayşe Su ile beraber Mini Orman’a doğru yola koyulduk.Ona uzattığım meyve suyunu görünce dünyanın en mutlu insanı oymuş gibi güldü.Böyle zamanlarda çok tatlıydı,ama aldanmamak lazımdı.Bir çocuk ne kadar tatlı olursa olsun parkta içindeki canavarı asla dizginleyemezdi.

İçimde çok büyük bir huzursuzluk vardı.Dün gece bir canavarın saldırısına uğrayan kişi ben değilmişim gibi yanımda küçük bir kızla parka gidiyordum.Korkuyor muydum,evet hala korkuyordum.İnsanlara söylemek istiyordum ben bir uzaylı gördüm diye!Yaşadığım her şeyi,bana saldırmasını bile anlatmak istiyordum,içimde ki şeyleri dökmek,korkumu bir nebzede olsa azaltmak istiyordum.Ama yapamazdım.Göreve gittiğimi sadece Kaan biliyordu ama o da boş görev olarak biliyordu.O uzaylıyı gördüğümü kimseye anlatamayacaktım ve bu beni sürekli huzursuz edecekti.Belki de böylesi daha iyiydi.Eminim,hayır emin olmak istiyorum,K-himori o uzaylıyı yakalayıp insanlığın haberi bile olmadan yok edecekti. Ve uzaylı denen şey sadece bir halk korku hikayesi olarak kalacaktı.Böyle olmalıydı,olacaktı da.Tüm bunları düşünürken parkta oynayan Ayşe Su ve diğer çocukları izliyordum.Çok mutluydular,belki bir süreliğine bile olsa dünyadaki en özgür insanlardı onlar…Hiçbir şeyden haberi olmayan ve bu tatlı cahillik sayesinde yüzleri gülen insanlar…Gıpta ediyordum onlara.Sandviçi bitirdikten sonra yürüyüşe gitmek için Ayşe Su’yu çağırmaya gittim.Tam çağırmak üzereydim ki bir topun tamda onun kafasına gelmek üzere olduğunu gördüm ve kendimi ona doğru koşar halde buldum.Yanına vardığımda üzerine kapandım ve top sırtıma çarptı.Sırtım zaten sabahtan beri sızlıyordu ve şimdi top acısı üzerine tuz biberdi.

“Oyun oynarken etrafına bak!”diye bağırdım.Sırtım çok kötü acıyordu,bıçak saplıyorlardı adeta sırtıma.Kıpırdayamıyordum,kıpırdarsam sırtım daha çok acıyacak gibime geliyordu.Allah aşkına bir top insanın sırtını nasıl bu kadar acıtabilirdi?Ayşe Su’nun omuzlarını sıkıyordum ve hala üzerine kapanmıştım.Ayşe Su ise hiç şikayet etmeden yere bakıyordu.Kafamı yavaşça kaldırdım ve onun baktığı yöne baktım.Gölgeme bakıyordu…Gölgem?Bu arkasından altı tane örümcek kolu çıkan gölge benim mi?Beynim bir anlık da olsa durdu,gözlerim karardı.O gölge gerçekten benim miydi?Örümcek kollu bu gölge bana mı aitti…?Dişlerimi öyle sıkıyordum ki çenem acıyordu.Burnum sızlamaya başlamıştı,ağlamak üzereydim.Orada ki,tuhaf uzuvlu o gölge benimdi,sırtım ise sanki yarılıyordu.

9 yorum:

  1. bu bölüm de güzeldi :3 ama niye yine en heyecanlı yerinde bitirip bizi geceleri uyutmuyon bakim?
    dur bi dakika.....y-y-y-y-y-yoksa....iki yazıdan beri hiç "rin" yada "ao no eksoşisto" demedin O.O sen kimsin ve gerçek unazo-sama'ya ne yaptın!?

    YanıtlaSil
  2. owo bloen kol çıkardı! yihiii~ sonunda bir şeyler olmaya başladı ;w; (kitapların ilk 20 sayfasından nefret eden insan) O veledi de dövesim geldi, bence Bloen fazla iyi davranıyor o sıpaya. Neyse, iyi kız sonuçtai tabii ki iyi davranacak U_U
    Yalnız sen mini orman diyince aklıma Nate geliyor. Nate şimdi fırlayacak, şimdi ayşe su'yu ekecekler vihii~ yapıyordum ki... Tamam, Nate aslında pislik olabilir ama umrumda değil, şizofren 5 yaşındaki bir çocuğu çekmesindense aşk acısı çekmesini tercih ederim bloen'in...
    (yalnız cidden sinir bozucu bir aileymiş komşuları. tıssss~)

    YanıtlaSil
  3. Gelecek bölümü kesinlikle bekliyorum *o*!!!!!111bir1bir!!

    YanıtlaSil
  4. vışş bloen sonunda örümcek kız oluyor ♥-♥

    YanıtlaSil
  5. haydi bastır uleyn! owo
    kıza suikast yapıp bıçaklayalım istersen ben hali hazırda o iş için hep bekliyorum dert etme u_u

    YanıtlaSil
  6. EN HEYECANLI YERDE KESMİŞSİN, HHMPH! ama yine harika bir bölümdü,ellerine sağlık *-*

    mei

    YanıtlaSil
  7. lanet olsun birazcık az küfret ya.......

    YanıtlaSil
  8. Oooh Bloen'in kolları (?) da çıktı, şimdi iyice tadından yenmez bu K-himori. >.< Nasıl kurtaracak acaba durumu parkın ortasında?

    YanıtlaSil
  9. Bu arada müzikler çok güzel; Deadman Wonderland'ın açılışını da eklemişsin... Bayıldığım bir şarkıdır da. >.< <3

    YanıtlaSil