22 Aralık 2012 Cumartesi

Eee, hani öleceedik biz?


Şimdi, selam ._. Evet. Tamam. Devamını getiremiyorum, cidden daha yazının başında tıkandım kaldım.

Eee, görmeyeli nasılsınız? Beni soracak olursanız ki (sorduğunuza pişman olacaksınız), daha karga bokunu yemeden kalkıp okul için hazırlanmam, sırf ezberci öğrenime dayalı derslerin canıma kastetmesi, okunacak onlarca kitabımın olmasına rağmen yeterli zamanımın olmaması, beni blogger'a yazı yazmaktan bile soğutan üşengeçlik- tembellik- iç sıkıntı, yeni sezon animelerinin yeni bölümlerini haftadan haftaya izleyebilmem, yeni sınıfımda gözlüklü, kıvırcık tek malın ben olması, miyopumun bir derece daha ilerlemesi, okulda sikimsonik tiplerle aynı oksijeni yakmam, sınıf arkadaşlarımın çoğunun sıkı bir Justin Bieber ve One Direction'cı olması, hatta okulun arkasındaki bahçeye götüm kadar "I <3 Justin Bieber" yazılması, aynı sınıfa düşmeyelim diye günlerce dua ettiğim göt beyinli kızla şuan sıra arkadaşı olmam haricinde evet, gayet iyiyim.

Önceki yazılarımda "okul açılsın artık yeaa çok sıkıldın bean!!" dediğimi biliyorum ve sözümün hala arkasındayım ancak, okul açıldığında evrenin beni bu denli göt edeceğini bilseydim koca yaz tatilinde "okul" kelimesini ağzıma bile almazdım. Evren kesinlikle adil değil. Tüm sene boyunca tribini çektiğim, bu seneyi kimseyle küsmeden bitiriyim diye alttan almaya çalıştığım ve sene bitince kurtuldum lan diye sevindiğim kızla şuan aynı sınıftayım. Tekrar. Nedenine gelirsek o, Ü'den bile beter. Onunla konuşurken Ü'yü özlüyorum. Ama kız nasıl bir sülükse, beni sanki sırf o yalnız kalmasın, onun her istediğini yapayım, sadece onunla konuşayım kısacası onun Sebastian'ı olayım diye yaratılmışım zannediyor. Sırf bu piç yüzünden ilk haftalar adam gibi arkadaş bile edinemedim lan. Kendini toplumdan öyle bir soyutlamış ki, asosyal blogger topluluğuna bin basar yemin ederim. Yanımıza gelmiş sınıftan bir oğlan konuşmaya çalışıyor, bu kız "üzgünüm ama ben erkeklerle konuşmuyorum" diyerek belkide anime bilen bir veledi gönderiyor. (Bu olaydan bir kaç gün sonra bu oğlan benim karaladığım çizimleri gördü ve aynen şöyle dedi; "Bunlar Japon çizgi filmleri değil mi? Bende izliyorum, Pokemon, Yu-Gi-Oh, Bakugan falan." Japon dedi. Japon çizgi filmi dedi!!!1111!!11!1111 djfbakjfbajk!!!!!! En yakın zamanda cesaretimi toplayıp ona anime izliyor musun diye soracağım! Yakında yani... Ve cesaretimi toplayınca...) Niye hep bozuk kişilikli insanlar beni buluyor? Tamam bende bozuğum ama bozuk insanları çekmek ayrı bir dert. Gosshhh deemek bu yüzden hiç arkadaşım yok. Aman yarebbi o.o

Ve her zaman olduğu gibi bu cins arkadaşta da bana en çok koyan şey; ben "arkadaşşşhh... arkadaşşhh verin la bana" diye gezinirken onun kadar itici birinin bile sevgilisi olması. Yemin ederim en çok bu koyuyo ya ._. Onun bile, internet üzerinden bile olsa, sevgilisi varken benim hala arkadaş diyebileceğim biri bile yok. Birde kodumun çocuğu nasıl anlatıyor; bana her sabah günaydın diye mesaj atıyor, derse girmeden önce iyi dersler diliyor, kontörüm yokken yüklüyo falan diye. Bilerek yapıyo yemin ederim piç. Biliyor ya benim şuana kadar sevgilim olmadığını. Yazarken bile sinir oluyorum valla o.o"" Şimdi eminim onu kıskanıyorum gibi görünüyor, biliyorum ama hayır, ben olayı gururuma yediremiyorum abi. Onun bile sevgilisi varken, benim rahat rahat konuşabileceğim biri yok. Sınıfın çoğu benimle sadece sınav haftasında onlara kopya vereyim diye konuşuyor. Diğerleri ile olan sohbetlerimiz saç ve dizi sohbetinden ileri gitmiyor. Gelde dellenme hani. Ben sadece anime nedir bilen, hayır artık animeyide geçtim beni gerçekten anlayan, ona her şeyimi anlatabileceğim ve yanında asla yalnız hissetmeyeceğim birini isterken gele gele ağzının varlığını unuttuğu için götüyle gülen bir salak geliyor. Büyünce şöyle bir geriye dönüp baktığımda göreceğim şey, lisede kendini her daim yalnız hisseden, yaptığı arkadaş rolleri ile Oscar'a layık ve yalnızlıkta dolayı kendini sadece ve sadece derslerine adamış birini göreceğim. Uzun zamandır yazmadım ve başlayınca da bildiğin kustum ama bu yazıyı da sırf içimi dökmek için yazıyorum zaten.

Bu kızı geçtim, bir umutla okula Death Note'u götürdüm belki onlara sevdiririm diye ama aldığım tepkiler hep şöyleydi;

"Bu şey nerden başlıyor? Aaaaa çok tuhaf...."

"Bu niye tersten başlıyo? Adamlar sapıtmışlar herhalde jfdhajkfgbajkfbgak"

"Geri ver bunu sen, yanlış basmışlar. Bak tersten başlıyo."

"Sen hep çinli resimleri çizip duruyodun zaten hiç şaşırmadım. Bi ara beni de çizsenğe."

"Manga mı? Ay bende çok severim hep dinlerim, özellikle Dünyanın Sonuna Doğmuşum'u."

"Ay, bunların gözleri çok güzel. Hep böyle büyük büyük çiziyolar falan çizgi filmlerde."

SONUÇ: Unazo, kızım sen insanlara anime ve mangayı anlatmaya, sevdirmeye çalışmaktan vazgeç. Bak burada misss gibi internet var. Takıl sen burada. Boşver onları. Hem bir umutla gitmiş olmana rağmen o lisede nasıl bir şey bulmayı bekliyordun ki? Hele söyle bi.

Okuldaki bu başarısızlığıma rağmen anneme Death Note'u sevdirmeyi başardım. Evet, kadın sadece iki haftada beşinci cilte geldi. Ve en güzel yanı ise anneminde tıpkı benim gibi Kira sever olması. Ama o, Light'ın görünüşünden ve zekasından etkilendiğini söylüyor yani her zaman ki gibi görüşlerimiz arasında dağlar kadar fark var. Her neyse. Başta da belirttiğim gibi sınıfımda gerçekten büyük One Direction ve Justin Bieber fanları var. Öyle böyle değil yani. Biri facebook hesabında durmadan Justin ile ilgili şeyler paylaşıyor, onu gelecekteki kocası olarak hayal ediyor falan. Diğerleri de One Direction'ın kitabındaki resimleri ağızlarından akan salyalardan kurtarmaya çalışıyor. Onlar o kitaba bakarken yanlarına gittim ve aynen şöyleydim;

"Zayn kim? Bu mu? Yok, dur o Harry'ydi galiba. Dur dur şuradakinin adı neydi? Ya şunun? O mu?! Neresi tatlı lan onun akıl var mantık var amk. Dur çevirme ne yazıyo orada? Niall nasıl telaffuz ediliyor?"

Tüm sınıfın kızları neredeyse böyleyken, Death Note'um olsa düşünmeden ismini yazacağım karakterde biri sıra arkadaşımken, okulun beşinci katında olduğumuz ve teneffüslerimiz sadece beş dakika olduğu için kantine bile inemeden ders zili çalarken benden iyi olmamı beklemeyin. İstesem de yapamam çünkü. Olm sabahları uyku yüzünden adam gibi kahvaltı edemiyorum -zaten sabah ezanından bile önce kalkan her insan oturup adamakıllı tıkınamaz yani zannetmiyorum- kantine inip bir şeyler alayım diyorum ama daha ikinci kata gelmeden zil çalıyor. Şöyle bir şey var ki sabahın köründe o merdivenleri tırmanıp, o yorgunlukla başını sıraya koymak ve bol animeli hayallere dalmak çok hoş.

Neyse, ne diyordum ben? O kadar uzun süredir yazı yazmıyorum ki, anlatmak istediğim onca şeyi bir türlü bir birine bağlayamıyorum. Bu sefer gerçekten yazı yazmama limitimi aştığımı düşünüyorum. Bu yazıda bilinçsizce artan kitap sevgimden ve gene shoujo mangalardan bahsedecektim ama hadi bakalım hayırlısı. Kitap sevgisi demişken, evet gerçekten bilinçsizce büyüyor bu sevgi. Doğrusunu söylemek gerekirse artık sevgi olmaktan çıktı saplantı haline geldi. Okuma değilde, satın alma saplantısı demek en doğru tanım olur. Yani şuan okumayı planlayarak aldığım ama kitaplığımda öylece duran tam yedi kitap var. Ya abi ne biliyim okumak istediğim her kitabı paraya kıyarak alıyorum çünkü bir daha bulamayacağımdan korkuyorum. Daha önce çok yaşadım bunu, "aman dursun ya sonra alırım" deyipte haftalarca aramama rağmen kırıntısını bile bulamama şeysini. Bu yüzden almak istediğim her kitabı gördüğümde alıyorum (bu yüzden annemden tonla azar yiyorum) ve onlarda bir gün okunmak için kitaplığımda bekliyor. Kısacası; hemen kurtulunması gereken boktan takıntılar listeme bir yenisi eklendi. 


Geldiğim gibi gideceğim ve harbi çok uzun bir süre geri gelmeyeceğimden (öyle bir nedeni yok. gene yazasım gelmeyecek, sıkınt beni yavaş yavaş tüketecek felan) yararlı bir şeyler yapıp öyle gitmek istiyorum U_U Shoujo okumak bünyem için hiç sağlıklı değil, hep shoujolar yüzünden olamayacak hayallere kapılıyorum ama bu sefer ki okuduğum en iyi shoujo mangalardan biri. Bir kere shoujo klişeleri yok denecek kadar az (klişe olmadan hiçbir şey olmaz dostlarım u_u) En sevdiğim yanı ise, diğerlerinin aksine bu mangada tüm okulun vurgun olduğu kişinin erkek değil, kız olması. Klasik, okulda çok popüler olan, yakışıklı, çoğu kez "kral" olarak adlandırılan, herkesle arası iyi olup onlara yardım eden erkek bu mangada yok. Çünkü erkek benden bile asosyal. Ayrıca gözlüklü olması çokoş bi ayrıntı, shoujolarda dört göz esas oğlanlarla pek karşılaşamıyoruz. (Ehehhehh çok dadlu oluyorlar emme gözlük takınca heehheheehfeh *,*) En yakın arkadaşı dışında, özellikle kızlarla, konuşmayı beceremiyor. Esas kıza gelince oda ağzını bıçak açmayan bir tip. Yani ana karakter olmasına rağmen koca mangada çok ama çok az konuşuyor. İnsanlarla kafa hareketleriyle anlaşıyor. Yaniiiğğğğm bu tatlı mı tatlı Hibi Chouchou; iki aşırı çekingen ve asosyal gencin aşkını anlatıyor diyebiliriz U_U
konuşmadığından dikkat çekmek için kullandığı tuhaf fikirleriyle Suiren ve onun dahice planları o.o

Evet, farkındayım sırf yazıyı uzatmak için oldukça boktan şeylerden bahsettim ama inanın bana elimden gelenin en iyisi bu. İnsan harbiden yazı yazma isteğini ve kullanmadıkça yeteneğini kaybedebiliyormuş o_o Neyse, böyle giderse iki ay daha gelmem sizde rahatlarsınız o.o Sağlıcakla kalın, verdiğim kısa süreli rahatsızlık için size en içten özürlerimi sunuyorum.

21 Ekim 2012 Pazar

Ben daha ne oluyor diyemeden kendimi boşlukta aşağı düşerken buldum.

Gözlerimi kapadım ve bağırmaya başladım. İşe yaramayacaktı biliyordum ama bağırmaya devam ettim. Belki otuz belki yirmi saniye sonra yerle bir olacaktım. Soğuk havayı daha çok hissediyordum şimdi, zangır zangır titriyordum. Derken kaya parçalanma sesi duydum. Sonunda yere düşmüştüm galiba, hey ama bir dakika yeri parçalayacak kadar kilolu değildim ki ben! Hem niye acı hissetmiyordum? Yoksa öldüm mü? İnsan ölünce etrafındaki sesleri duyabilir miydi? Çünkü o delinin kahkahalarını çok net bir şekilde duyabiliyordum da. Gözlerimi açmak istemiyordum ama içimdeki bir parça cesaret kırıntısı beni itekledi ve gözlerimi yavaşça açtım. Suda ki yansımam titriyordu fakat bedenim hiçbir şekilde yerle temas etmiyordu, ayaklarım bile. Havada asılı kalmıştım sanki. Şoktan kurtulunca yan tarafımdan gelen mavi ışık gözlerimi aldı ve gözlerimi kısarak başımı o tarafa çevirdim. İşte o an gerçekten nefesim kesildi.

Uzaylı Kız’ın kollarıydı bunlar… Ve çok yakındılar, uzatsam değebileceğim bir uzaklıkta. Dişlerimi sıkarak suya tekrar baktım. Uzaylı Kız yoktu burada ve o kollar benim… sırtımdan çıkıyordu. Altı tane, mavi ışık saçan örümcek kolları... Altısı birden yere saplanmış ve beni havada tutuyordu. Halüsinasyon olamazdı bu. O kollar, beni havada tutuyordu! Derken gürültüyle yerden çıktılar ve ufak su birikintisinin içine düştüm.

“Onlar hala var! Biliyordum! Hiç biri ölme…” dedi deli. Kafamı yukarı kaldırdım ve bayılmak üzere olduğunu gördüm. Sonra tuhaf hareketlerle olduğu yere yığılı verdi.

Etrafımda hala mavi ışık vardı. Kolları arkamda hissedebiliyordum. Ağırdılar. Hissedebildiğin bir şey gerçekten halüsinasyon olabilir miydi? Suya tekrar baktım, gitmemiş sadece küçülmüşlerdi. Yüzümün yaşlarla ıslanması uzun sürmedi. Sesim çıkmıyordu, istesem de çıkacağını zannetmiyordum zaten, sadece suya bakıp ağlıyordum. Göz bebeklerim korkuyla küçülmüş, suda ki bana bakıyordu. Allah aşkına neydim ben? Bu kolları da neyin nesiydi? Nasıl saklayacaktım ben bunları? Nasıl insan yüzüne çıkacaktım ben!? Siktir, işte şimdi hayatım mahvoldu. Öldüm ben. Kesin öldüm. Uzaylı Kız’dan bir farkım yoktu şuan, o da kolları gizleyememişti! Ama niye ben? Nasıl kollar benim sırtımdan çıkmıştı? Neden! Beynime hücum eden sorunların sayısı kavrayabileceğimden çok fazlaydı. O kolların gitmesi için dua ediyordum, gitmelerini gerçekten yürekten istiyordum ve bıçak bileme sesine benzer bir ses duydum.

Kollar gitmişti.

Hışımla gözlerimi sildim ve sırtıma dokundum. Evet, gitmişlerdi. Sevinç kahkahaları atmaya başladım, belki de gerçekten halüsinasyondu. Ama o zaman niye, beş katlı binadan düşmeme rağmen tek bir çizik bile yoktu üstümde? Emin olmak için, gerçekten halüsinasyon olup olmadıklarını anlamak için kolları tekrar sırtımda hayal ettim. Korkuyordum gerçekten orada belirecekler diye ama emin olmaya ihtiyacım vardı. Yoksa içimde ki bu kuruntu beni yiyip bitirecekti. Sırtım acıyla karıncalanmaya başladı ve hemen ardından bıçak bileme sesiyle beraber kollar hızla sırtımda belirdi. Bağırmamak için ağzımı kapattım ve kendimi geriye attım. Etrafım yine mavi ışıkla çevrilmişti.

Onlar gerçekti,

Korku ve şaşkınlıkla çarpılmış yüzümü çevirdim ve kollara baktım. Parlıyorlardı ve o mavi-beyaz sis içlerinde dans ediyordu. Dokunmak için titrek elimi onlara doğru götürdüm ve parmağımı hafifçe değdirdim. Tuhaf ama pürüzsüz ve sıcaklardı. Eldivenin altından bile hissedilebilecek kadar sıcaklardı. Yaşların yaktığı gözlerimi kapadım ve sırtımda olmadıklarını hayal edince, o ürkünç ses tekrar yankılandı. Gözlerimi açtığımda mavi ışık gitmişti, ışıkla beraber sırtımda ki o ağırlıkta gitmişti. Suya doğru eğildim, orada değildiler.

Kollar gerçekti ve onları istediğim gibi yönetebiliyordum.


Emin olmak için defalarca kolları çıkartıp göndermeye çalıştım. Tuhaf olanı ise hiçbir aksilik olmamasıydı. İstediğim zaman geliyor, istediğim zaman gidiyorlardı. Bununla beraber kalbimi büyük bir korku tufanı sarıyordu. Kendimden korkmaya başlamıştım. Oturduğum yerde suya bakarak düşünmeye çalıştım, aslına düşünmeye çalışmak için çalıştım, ama yukarıdan gelen inleme sesleri buna imkân vermiyordu. Deli adam mı uyanıyordu? Beş saat uyuması gerekiyordu, niye bu kadar çabuk uyanmıştı ki? Hışımla yerimden kalktım ve binanın önüne çıkarak merdivenleri tırmanmaya başladım. Tuhaf ama bu sefer nefes nefese kalmamıştım. Deli yerinde kıpırdanmaya çalışıyordu. Sırtımdan çıkan tuhaf kolları görmesi önemli değildi, çünkü yediği uyuşturucunun etkisiyle uyandığında bir saat önce ne yaptığını hatırlamayacaktı. Yerdeki tabancamı aldım ve yanına giderek ona doğrulttum. Yarı uyanıktı. Uyuşturucu ona doğru düzgün etki etmemişti, bir örgütten bahsediyordu, araştırılması gerekliydi.

Fısıldar bir şekilde, “Senin adın ne?” dedim.

Yüzüne yerleştirdiği korkuyla karışık gülümsemeyle, “Şahin Türkoğlu. Unutma bu ismi…” dedi. Hiç düşünmeden omzuna ateş ettim. Bu sefer gerçekten bayıldı. Tabancamı kılıfına koydum ve kemerimdeki ufak siyah tuşa tıkladım. Polise çağrı bırakmıştım, artık eve gidebilirdim. Bu tuhaf kollarımla beraber…

8 Eylül 2012 Cumartesi

BOKUL


"Eee merhaba! Yazı yazmayalı uzun zaman oldu ama işte canım sıkılıyor yazı yazasım gelmiyor, hem millet yazı yazmıyor puff... Ve okul bir hafta sonra açılıyor olamaz!" falan diye yazıya girip boş yere kafa şişirmek istemiyorum ama okul şu ara sikimde bile değil. Biliyorum sonuçta; ben ne kadar kendi kendime "bu sene çok iyi bir sene olacak! Bir sürü arkadaş edineceğim! Sonsuza kadar sürecek arkadaşlıklar! Okulun ilk günüde harika olacak, eski pısırık Unazo olmayacağım!" desem de o ilk gün, kimsenin adını sanını bilmediğim sınıfa gireceğim, kimsenin ilgisini çekmeyecek bir köşeye geçecek, karalama yapmaya başlayarak sohbeti her zaman ki gibi karşı tarafın başlatmasını bekleyerek teneffüslerde bile kıçımı sıradan kaldırmayacağım. Biliyorum yani, ben bundan daha ileriye gidemem. İstesem de gidemem. Zaten tek işleri orospuluk olan bir lisede okuduğumdan şimdi ki ben olmak daha iyi. Sahte gülümsemelerle sözde arkadaşlarımın aşk sorunlarını dinlemektense oturur resim çizerim. Ne kadar animelerde olan o harika sınıfın hayalini kursam da, sonuçta hayalden öteye gidemeyecek ve ben yine göt gibi kalacağım orada "hani benim güzel sınıfım? hani benim değerli arkadaşlarım?" diye. O ilk günün tarihi yaklaştıkça soğumaya başladım hayalimden, öyle ki sırf görürlerde anime bilen birini bulurum diye aldırmaya kalktığım Nyanko-sensei'nin ceketinden ve Miku'nun kalemliğinden bile vazgeçmeye başladım. Ki o kadar yalvardım babama Nyanko-sensei'nin çeketi için, sonunda kabul etti, evet, ama bu seferde ben soğumaya başladım. "çük beyinli insanlar için neden bu kadar kendimi yırtıyorum ki? sonuçta hiçbirinin arkadaşlığı feysbukta duvarlarına "ay aşkım benim seni çok özledim ya bi gün bulaşalım :( ♥" yazmaktan öteye geçmiyor" diye düşünüyorum. Ama hani bence doğruda düşünüyorum, eski sınıf arkadaşlarımın duvarlarında ki o saçma sapan aşk ve alıntı kokan gönderileri, "ay yirim for pls~<3" yorumlarıyla dolu fotoğrafları bunu kanıtlıyor. Belkide sorun bende onlar gibi olamadığım için. Ama denedim abi, milyon defa denedim arkaşlarımla bir araya gelip eski sevgililerini göz hapsine almayı, oturup Adını Feriha Koydum'un yeni bölümü üzerine gazel okumayı, hepsini denedim işte. Ama olmadı, bu türlü kendim gibi olamadım. O yüzden bu sene içime bir hırs doğmuştu kendim gibi birini bulacağım diye. Hatta sırf bu yüzden beden eğitimde giymek için beyaz tişörtün arkasına "otaku desu." yahut "I <3 anime" bile yazmayı düşündüm. Hala da düşünüyorum ama eskisi gibi bir heves yok içimde. Yanlış anlaşılma olmasın, bu sinir bozucu melankolik halimin sebebi okulun çok yakında açılacak olması değil, "Natsume Yuujinchou" ve "No.6" gibi harika animeleri bitirdiğim için böyleyim.

Kim demiş animeler vakit öldürmek içindir diye. Varsa şuracıkta ümüğünü sıkarım. Hayır, hayır kardeşimin ümüğünü zaten sıktım.

Sonunda tüm hevesimi topladım ve anime tanıtımı yapmaya karar verdim. Siktir edin shoujo mangaları. O mangalardaki birbirine sonsuza kadar bağlı arkadaşlar, eğlenceli sınıflar, hep mutlu sonla biten aşklar beni deli ediyor. Zaten ben hayatımda öyle bir sınıf bulacak kadar şanslı olmadım, yani telefon numarasının sonu 69, okul numarasının sonu 31 olan biri ne kadar şanslı olabilir ki? Hocalar okul numaramı söylediğinde sınıf kıs kıs gülüyo lan.
Neyse işte. Böyle acayip bir ruh halı içinde olmamın sebebi yukarda bahsi geçen o harika animelerin bildiğin kanıma işlemiş olmasıdır değerli arkadaşlarım U_U (şablondan durumun ciddiyetini anladığınızı umuyorum o.o) Özellikle Natsume. Öncelikle buradan beni Natsume'yle tanıştıran değerli öğretmenim Ninja-sensei'ye teşekkürlerimi sunuyorum; Çok arigatouuuuğğğ senseiiiğğğ!!! QAQ
Büyüdüğümde çocuğum olur musun Natsume!? Yalvarırım, ben sana hepsinden çok daha iyi bakarım ateşli oğlum benim! ;A; Ve böylece Natsume, ultra tatlı olmasına rağmen saf ve iyilik dolu kalbi yüzünden sarkmadığım (yani sarkmadığım) ilk şekşi velet olarak tarihe geçti. Abi çocuk o kadar iyi ki, onu pis fantezilerime alet etmeyi düşünmeyi düşünmek bile dünyada ki en pis, en kötü insanmışım gibi hissetmeme neden oluyor ._. Eh ama, yaoi shiplerimden kaçamadı tabi =w= Benim shiplemelerimden kimse kaçamaz zaten, Natsume gibi biri olsanız bile kaçamazsınız. Ayrıca Natsume'nin, sırf iyilikten oluşmuş bir karakter olmasına rağmen benim gibi piç karakter sevdalısı birinin gönlünde taht kurmuş olması yüzünden de tarihe geçmesini istiyorum. Neyse konusuna gelirsek;

sen melek değilsin de nesin olm? ;O;
"Ruhları görme yeteneği olan Natsume Takashi, bunu uzun zamandır sır olarak saklamaktadır. İnsanlar tarafından dışlanan, gördüğü hayaletlerle de arası pek olmayan Natsume'ye, günün birinde vefat eden büyükannesi Reiko'dan garip bir kitap miras kalır. Kitap, büyükannesinin ruhları hapsetmek için kullandığı bağlayıcı anlaşmalarla doludur ve şimdi de Natsume'ye aittir. Artık Natsume'nin yeni bir amacı vardır: Bu ruhların hepsini serbest bırakacaktır. Fakat birbiri ardına ortaya çıkan varlıkların hepsi ona karşı dost canlısı davranmayacak, hatta birçoğu intikam peşinde olacaktır. Buna rağmen Natsume, yardım etmeye kararlıdır."

Kısacası Natsume yeni nesil iyilik meleği. Anacım oğlanın bir kanatları eksik yahu U_U Büyükannesi o kadar uğraşmış kendine biğ sürü youkai hizmetçi toplamış ama bizim oğlan hepsini salıveriyor. Anime dört sezonla beraber toplam 52 bölüm ve o 52 bölümün neredeyse tamamında farklı youkailer, farklı hikayeler karşımıza çıkıyor ve Natsume'yi izlerken hiç canınız sıkılmıyor *.* Zaten neredeyse her bölümün sonunda Natsume'nin geçmişi yüzünden size bir hüzün çöküyor o ayrı mesele. Son bölümde Natsume, eski evinin verandasına kıvrılmış ağlarken bende onunla beraber ağlıyordum mesela. Ayrıca Natsume Yuujinchou bir fujoshinin eline verilebilecek en büyük nimetlerden biri U_U O kadar tatlı veletler var ki, hangisini hangisiyle shipleyeyim diye düşünmekten kafanız patlıyor.
"Kyaağ!!1 Natsume ve Tanuma çok yakışıyoğlar!! Ama Natori-san'da çok tatlı, Natsume'ye de ilgisi vağ! Ama ya Natori ve Seiji'de çok yakışıyorlar djfbgajshfga!!!!" ve sonunda burun kanları ile biten bir shipleme merasimi. Kısacası; Okulun açılmasına bir hafta kaldığını hatırladığınız zamanlar üzerinize çöken hüzün ve sıkıntı dalgasını en iyi uzaklaştırabilecek animelerden biri Natsume. Ama şöyle bir şey daha var, eğer kardeşinizde otaku olma yolunda adımlar atıyorsa sakın ola onunla oturup anime izlemeyin. SAKIN. Ben bu hataya düştüm. Evet ilk başlarda onunla oturup D.Gray-man izlemek eğlenceliydi, sonra Natsume'yi izlemeye başladık ama anime bittikten sonra kardeşim gelecekteki oğluma sarkmaya başladı. Ya hangi beyin Natsume gibi bir meleğe sarkabilir ya? ;A; Neyse sa-sakinim. Evet, biz devam edelim U_U Ayrıca müzikleride çok hoştur Natsume'nin.

Natsume'yi tanıttığıma göre (pek başarılı değildi hani) No.6'ya geçelim U_U Pardon ama, ben No.6'yı 11 bölüm yapan senaristlerin amına koyayım. Cidden koyayım. Yaoi izlemeyeli şurada neredeyse bir yıl olmuş, en iyisinden bir yaoi bulmuşum ama oda 11 bölüm. Yeni nesil senaristler piç. Valla piç. İbnenin önde gideni hepsi. Neyse bu arada No.6 aslında yaoi sayılmaz, daha çok shounen ai. Yani bir kez bile olsa yaoi izlediyseniz ağırlını bilirsiniz. Ayrıca No.6'da shounen ai, sırf tadı tuzu olsun diye katılmış ufak bir ayrıntı. Yani shounen ai/yaoi sevmeyenlerin bile izlese itmeyecek türden. Çünkü No.6'nın o sağlam konusun altında shounen ai'in lafı bile olmaz. Ben tanıtımı yapmaktan çok görüş bildirdiğimden No.6'nın konusunu hemen kopyala/yapıştır yapıyorum.


"Hikaye 2013 yılında, ideal şehir No.6'da geçiyor. Shion'un, iki yaşındayken keşfedilen üstün zekası nedeniyle Cronos adı verilen elit bir bölgede yaşamasına izin verilmiştir. 12. yaş gününde, ıslahevinden kaçan Nezumi adlı güzel bir çocukla karşılaşır. Onu korumaya kararlı olan Shion, kaldığı yerden atılır ve tüm ayrıcalıkları elinden alınır. Bu olaydan dört yıl sonra Shion, esrarengiz bir kaza sonucu No.6 şehrinin sırrını öğrenecektir."

Shounen ai'i geçin, distopya sevenlerinde kesinlikle izlemesi gereken bir anime. Ütopta görünümlü distopya No.6, gizem bakımından sizi hiç sıkmayacak anacım U_U Birde Shion ve Nezumi gibi daş veletler varsa hiç sıkılmazsınız U_U Özellikle Shion, şu beyaz saçlı olan velet. Oda bildiğin iyilik meleği hani. Nezumi'ye hakaret eden adamı önce boğan sonra ağlayan türden bir iyilik meleği. Animeye yapılan yorumları okudum da millet hep Nezumici. Nezumi'yi de çok seviyorum, karanlık, sert, badass ve daha erkeksi bir karakter Shion'a göre ama hani benim kanım daha çok Shion'a ısındı. (Tanrıığğğmm ;A; ne oluyor benim badass karakter sevgime?! Neden illede gidip iyilik meraklısı veletlere kapılıyorum?! ;O;) Ama bence Shion'u Nezumi'den daha fazla sevmemin nedeni seiyuusu. Yine kanıma işlemiş ve en değerli yamalarımdan biri olan Shu'nun seiyuusu ile aynı çünkü. Zaten adamda hep gidip gidip en tatlı veletleri seslendiriyor (Konekomaru hariiiiiiiiiiç -_____-)

Ayrıca No.6'da normal yaoi aksine seme-uke ilişkisi yok. Kim seme kim uke bilmiyorsunuz. İlk başta seme size daha erkeksi biri olduğundan Nezumi gibi geliyor ama Allah aşkına bir uke'nin ilk adımı attığı ve seme'nin aşırı odun olduğu nerede görülmüş? 
anladınız siz -____-
Hem zaten bunların arasındaki ilişki öpüştükten sonra birbirlerini yumruklayan cinsten -__- Shion'un, Nezumi'ye "Sana kapıldım." demesi dışında öyle bir itirafta yok. Dediğim gibi No.6'da ki shounen ai, sevmeseniz bile sizi sıkmayacak türden. Kısacası; No.6'da o hüzün dalgasını savuracak türden bir anime. Ama kendisini bir günde bitirince savurduğu dalgadan daha büyük bir hüzün üstünüze çöküyor ve benim gibi animeyi indirip arşivlemeye sonrada mangasını okumaya başlıyorsunuz -_- Geberin, ipne senaristler -o-



Bu sahneyi kaç kez başa alıp izledim bilmiyorum, evet potansiyel sapığım ben njdhakjfqahf.
Neyse hani yazmaya yazmaya baya şey biriktirmiştim, işte böylede kafanızı şişirdim. Blog yazmak sigaradan daha büyük bir bağımlılık bence. Sigarayı bırakabilirsiniz ama blog yazmayı bırakamazsınız. Arada blogdan kesiyorum ümidi ama işte görüldüğü üzre arada böyle uzun ve saçma yazılarla geri dönüyorum -_- Şimdi kapatın bu sayfayı ve oturun tanıttığım animeleri izleyin, hemen U_U Çok şey kaçırıyorsunuz bak izlemeyerek ;O; (boktan tanıtımın işe yaramadığını anladığı zaman bir yazarın anime izletme çabaları)

Not: Natsume, teklifim sonsuza kadar geçerli. Gel benim çocuğum ol. Ciddiyim. Tamam aynı yaşta olabiliriz ama ben senin annen olsam? Olmaz mı? O çektiğin acıları ve yalnızlığı unutturacağım sana! Hem söz sana asla sarkmayacağım! İçim kan ağlasada sarkmayacağım! Ama her gece koyun koyuna yatacağız, seni istediğim zaman mıncıklayacağım ve yanağındaki kırıntıları yalayarak temizleyeceğim çünkü ben senin annenim! Afjkfhbkjagfbjagkj!

Midenizi bulandırdığım için özür dilerim ama gittim, tamam -_-
o kağıdı ağzına aldığında neden bu kadar tatlı olmak zorundasın? -o-
ehehe bunu koymadan gidemezdim -w- dans ettikleri sahne bağa ufak bir kalp krizi yaşatmıştı =3=
olabilir niye olmasın? .-.
bu sondu! gerçekten gidiyorum eheh .w."""


23 Ağustos 2012 Perşembe

Hayat bana güzel değil mesela

OHOHOHOHOH. Evet ._. Yaşıyorum ._.
Ne kadar istesemde zar zor yazı yazıyorum lan. Hani yazcak çok şeyim, tanıtımı yapılacak biiiiiğ sürü manga, anime, kitap tanıtımı var ama göt yok işte. Paneli haftalarca aynı görünce insanda ne yazı yazma kalıyor ne okuma.ಠ_ಠ

Ve şaka maka ama Ramazan bitti, Ramazan Bayramı bitti ve okulun açılmasına tam 3.5 hafta kaldı ._. Hatırlattığım için istediğiniz kadar sövün
ama ben okul biran önce açılsın istiyorum. Tamam açılınca beraberinde bir sürü sorun getirecek çünkü ben yeni bir sınıfa alışmaktan, yeni arkadaşlar edinme derdinden ölesiye bıktım ama okulu, hani şu öğlene kadar yatıp hiçbir bok yapmadan, sıcak yüzünden dışarı çıkamamaya tercih ederim. Çünkü birgün sıkıntıdan öleceğim diye korkuyorum. Ama şükürler olsun ki sonunda Antalya'ya geri döndüm ve ah, sonunda rahat rahat anime izleyebiliyorum =w= Daha ne isterim yani? diyordum ki tam o anda da kardeşim bildiğin anime manyağına döndü. Söylemeye gerek var mı bilmemem ama kardeşimin aşırı anime ve -özellikle- Lavi manyaklığı, beni senelerdir hayalini kurduğum "anime seven arkadaş" hayalinden bir çırpıda vazgeçiriverdi.

Küçük Kız Kardeşiniz Anime Dünyasına Adım Atarsa #1
Benim salak kardeşimin Lavi sevdası, benim Rin sevdamdan bin kat beter. Yani durumu çaktığınızı umuyorum -_- Neyse işte bu salak oturmuş Lavi'yi araştırıyor, yani bilgisayarı sadece oyun oynamak için kullanan kardeşim oturmuş araştırma yapıyor. İşte yine böyle bir araştırma sırasında aramızda aynen şöyle bir konuşma geçti;
Kardeşim: Abla gelsene biğğ!!!
Ben: Hayır.
Kardeşim: Ya biğğ gel lan çooook önemli bir şey göstermem lazım sana!
Ben: ....
Kardeşim: Hadi geelllğğğ!!!!
Ben: Tamam lan göt kafalı.
(Yanına gittiğimde görselleri açtı)
Kardeşim: Lavi'nin soyadını buldum! Bak Lavi yazınca ne çıkıyo~
(ve görsellere yazdığı şey; "Lavi Wallpaper")
Ben: 


Küçük Kız Kardeşiniz Anime Dünyasına Adım Atarsa #2
Şimdi eminim bir çoğunuz şu feysbuktaki Dehşet-ül Otaku sayfasını biliyorsunuzdur. Komik, eğlenceli anime resimlerinin paylaşıldığı bir sayfa işte. Her neyse benim mal kardeşim bu sayfayı beğenmişti ve yeni adeti olduğu üzre sürekli bu sayfanın resimlerine bakıyordu. Sayfada Rin'in şu resmini görünce yine aramızda şöyle bir konuşma geçti;
Kardeşim: Abla gelsene bi.
Ben: Gene ne var?
Kardeşim: Ya gel bi çok önemli. Rin'le ilgilii
Ben: Agkjhagbanjhakjgbhga geliyorum bekle
(O resmi açar ve)
Kardeşim: Ya bu Rin demi abla?
Ben: Haağğ, evet.
Kardeşim: E, o Rin ise niye herkes altına "kawaii" yazmış? Adını bilmiyolar mı?
Ben:













Küçük Kız Kardeşiniz Anime Dünyasına Adım Atarsa #3
Ve en ama en kötüsü anneme Lavi aşkını ilan edip, durmadan D.Gray-Man'den bahsetmesi. E, annemde her kafası boş insan gibi kardeşimin bu aşkına laf ediyor. Yani ben senelerce anime aşkımı onlardan saklamaya çalışırken kardeşim her fırsat bulduğu anda bundan bahsederek, ağzının payını alıyor.
Kardeşim: Anne yağ baksana Lavi çok tatlı!! Aşkım ya yerimm senii!!
Annem: E kızım o çizilmiş nasıl tatlı buluyorsun onu? ಠ_ಠ
Kardeşim: Ya çok tatlı o bi kere! Çok yakışıklı tamam mı! Ayrıca sesi de çok güzel, dimi abla?
Ben:  Haaağ ¬____¬
Annem: Ya kızım sen salak mısın? Çizgi film karakterine aşık olunur mu hiç? Çizilmiş lan o.
Ben ve kardeşim aynı anda: O çizgi film değil, o anime ajhdfahf!
Annem: Anlıyorum ama bu onu yinede çizilmemiş yapmaz ಠ_ಠ
Kardeşim: Of anne sen bizi anlamıyorsun.
Annem: Sizi?
Kardeşim: Evet, ablamda Rin'e aşık (^・ω・^ )
Ben: Aajgvbsgbdfhbgdsfgbdfgbsdlhvg??!!
Annem: Kaçmaya çalışma kız, senin çizgi film karakterlerine gizliden gizliye eğilimin var.
Ben: ⊙︿⊙
Gel de öldürme şimdi bu ikisini. Ben tam tamına 4 buçuk senedir bu sevdamı gizli tutmaya çalışıyorum ama sonra doğması bile hata olan bir sülük gelip tüm bunu alt üst ediyor >-> Hayır, işte bu yüzden aileler anime nedir bilmemeli. Özellikle 12 yaşında mal bir kardeşiniz varsa hiç ama hiç bilmemeli. Ben cidden vazgeçtim anime bilen arkadaş bulmaktan, ya o oda benim salak gibi çıkarsa? Adjkfbhfbsd evde bir tane var zaten, okulda da çekemem ki ben öyle birini. En iyisi, işi gücü seks olan sürtüklerle takılmalıyım, onlar daha güvenli ._.

Ha birde ben feybukumdan beğendiğim tüm yaoi sayfalarını temizlesem çooooooooooooook iyi olacak. Çünkü az kalsın gene anneme yakalanıyordum -_- Birgün bu kadın benim feybukumu kontrol etmek istediğini söyledi çünkü kardeşimin şifresini biliyor ama hani ben 'genç kız'ım ya benimkini ellemiyor -_- Neyse işte aldı mauusu elimden duvarımda geziyor. Ama ben nasıl üç buçuk atıyorum o an görmeniz lazım. "Allah şimdi çıkcak yaoi resmi, Allah şimdi görcek.. Allah'ım sen yardım et Allah'ım sen yardım et hjkgbfjhfgas" Birde beğendiğim sayfalar öyle sayfalar ki hardında hardını koyabiliyorlar, o duvarımı gezerken ben bildiğin altıma sıçıyorum. Ama Allah'ıma şükürler olsun ki, zamanında beğendiğim tonlarca sayfa reklam sayfasına dönüştüğü için duvarımın yarısı reklamlarla dolu. Yani scroll scroll bitmiyor reklamlar. İşte lafı bu reklamlara getirip annem bir yaoi resmi görmeden hemen aldım elinden mausu ._. Yaoi sevdası cidden başa bela diyorum anlamıyorsunuz. Hadi atlattık bunu da ama ben biliyorum ki evren gene bir piçlik edip beni yakalatacak. Yani artık kardeşimde animeci olduğuna göre "yaoi"nin ne olduğunu öğrenmesi fazla zamanını almaz. Özellikle zerochan'da Lavi resimlerine bakarken gördüğü LavixAllen resimlerinden sonra. OH GOD WHY? (╯_╰)

Ve sıra geldi o beklenen ana! (aslında en çok ben bekliyorum o anı ama olsun ._.) Ani-chan'ın mimi üzerine Kira'cılık oynama vakti jfhagfvbsadhfgbvajhalsg!!!! Tüm bu animeci korkunç kardeş felaketinin üzerine çok iyi gelecek bu oyun T_T


1- Aura Shimizu
Eeeee tamam bu anime karakteri falan değil ama genede o OC'un ölmesini istiyorum U_U E tamam yapın OClarınızı, OC yapmak çok güzel bir şey ama onu Rin'in üstüne salmayın lan! Birde o kadar güzel çiziyor ki kız -___- Patlayacağım kıskançlıktan akfbahfbah TnT! Hayır birde ne tesadüfse, Aura ile Bloen aynı kilo ve boyda. Tesadüfün böylesi hani .__. Bakabilirsiniz;
Kız çok fazla iblis formunda kalınca bedeni hasar görüyormuş. O zaman, iblis forumuna girsin ve hiç çıkamasın, kendi kanında Rin'in gözleri önünde ölsün U_U 
Rin benim. Gidin OClarınızı başka karakterlerin üstüne salın. Lan ben bile Bloen'i salmadım veledin üstüne, diğerlerinin salmasına göz yumar mıyım? İlk ben gördüm onu. 
(ajkghagbahgasgk ama kız çok güzel çiziyo laaan ;______;)


2- Near
İşte bu listenin olmazsa olmazı. Aura olmasaydı ilk sırayı ona verecektim ama şanslısın Near U_U Bu karakterden ölümüne nefret ediyorum, ne biliyim yani sevmiyorum işte. Sevemem de. İlk önce Light'ı öldürmesi (ya tamam onu Ryuk öldürdü ama Near yüzünden oldukça berbat bir şekilde öldü) ondan nefret etmem için en büyük neden. Ayrıca bence L çakması. Kimse L gibi olamaz bir kere. Mello'nun kendine has bir tarzı vardı ve onu seviyordum ama Near L çakması. Zaten son bölümde kendini L'den üstün görmesi beni çok deli etmişti. Ve evet, L'yi sevmeye başladım U_U 
Ama bende çok salağım yemin ederim. Anime dünyasında ölümüne nefret ettiğim karakterin adını, hayal dünyamda ölümüne sevdiğim çocuğa verdim. (bkz. Near'ın gerçek adı Nate River.) Ah, kendimden nefret ediyorum.
Light'ın son anında çektiği acıların on bin katını çekerek ölsün.


3- Rei Miyamoto
Bu kız çok orospu bir kere. Highschool of the Dead'ı izlemişseniz bilirsiniz ne kadar büyük bir sürtük olduğunu U_U (o muhteşeem animeyi yakında tanıtacağım ; o ;)
Önce Takashi'ye tekmeyi bastı sonra Hisashi'si ölünce tekrar Takashi'ye sarkmaya başladı. Hani Takashi'de saf zavallı, inanıyor kıza ._. Ama şimdi kızda haklı yani tüm dünyayı zombiler istila etmiş ve kalan tek adamakıllı erkek Takashi ._. Ama olsun Takashi'yle Saeko daha çok yakışıyorlar U_U (Evet evet biliyorum ama dedim ya dünyayı zombiler istila etmiş olm Takashi'yi grubun şişko erkeğiyle shipleyemezdim. O yüzden onu Saeko'ya bıraktım U_U)
Hak ettiği üzere zombiler tarafından önce taciz edilsin sonra yensin, pis koca memeli. Silikon taktırdığı her yerinden belli oluyor, hıh.


4- Miharu Mikuni
Bu kız çok masum, onuda o yüzden sevmiyorum. Yani, Allah aşkına Kiss x Sis gibi bir animede nasıl bir insan bu kadar masum olabilir? Ayrıca mangada sürekli Keita'nın karşına çıkması, oğlanın yediği her boka tanıklık etmesi beni deli ediyor. Birde her heyecanlandığında altına işemesi yok mu. Oğlanın başına işemişti lan o.o  Kendi sidiğinde gebersin masumluk tanrıçası pislik -__-


5- Misa Amane
Aslında beşinci sıraya Shiemi'yi yazsam diye düşündüm ama fark ettim ki bu kızdan Shiemi'den ettiğimden daha fazla nefret ediyorum. Her manyamış fangirl olarak ilk nedeni Light. Onu da başka hiçbir kızla paylaşmam U_U Diğer nedeni ise.. Ahhh bu kız çok salak! Öyle böyle değil onun sığlığı beni deli ediyor! Ama bence Light'ın ölümü ona verebilecek en büyük ceza olduğundan uzun ve Light'sız bir ömrü olsun. Böyle diyorum ama bu kızın Light'a duyduğu karşılıksız sevgiyi ayakta alkışlamak istiyorum. Gerçekten çok yürekli hani. Ben olsam ne kadar sevsem de ve velet ne kadar seksi olsa da istenmediğim yerde durmazdım. 

Evet bu yazıda burda bitiyor, Kira'cılık oynamak gerçekten çok zevkliydi -w- Ama lütfen sizde yazı yazın lan .m. Yani paneli açtığımda içim bulanıyor. Ama sizde haklısınız, tüm gün evde oturmaktan başka bir şey yapmıyoruz bu yüzden yazacak bir şeyimizde pek olmuyor, olsa da sıcaktan yazacak göt bulamıyoruz. Mesela ben bu yazıyı yazma kararını taa iki üç hafta önce almıştım ama bugüne nasipmiş u.u E, şimdi okul olsa ne güzel yazcak şeyler bulurduk, panel taşıp dururdu -w- Yani okul bir yandan iyi, gibi. Durun lan o taşa kuzenim sıçmıştı! Elinize yazık yani bana atsanız da bir şey olmaz ._.

 Neyse baaağyyy -w- Yapmak istediğim anime ve çok önceden söz verdiğim shoujo manga tanıtımı olduğundan yakında başka bir yazıda görüşmek dileğiyle (づ ̄ ³ ̄)づ
(ben bu Japon emoticonslarını çok seviyom lan)

4 Ağustos 2012 Cumartesi

Saçmalama maratonuna devam

Merhabalar sana ey.... insan? Dur ya bir marslıysan? Ya bir unicornsan? Olamaz, sana "insan" diyerek büyük hakaret ettim, özür dilerim! (Burn ile fantayı karıştırmayın, sonuçlarını bizzat gözlerinizle gördünüz.)
Evet işte çok beklenen(!) 7. bölüm. 
Hım... Eee bölüme geçmeden önce bir ufakcıcık uyarı yapmak istiyorum. Hikayenizde yapabiliyorsanız mekanları hayal ürünü yapın. Yoksa benim gibi "Lannn acaba Kayseri'de böyle bir yer var mı? bafhasvfhja Ya yoksa? Lan ben hayatımda hiç görmedim ki orayı! Yalancıya çıkarsa adım birde?! Oh, shit. Oh, shit." olursunuz. Ciddiyim, Google Earth'da dolaşmaktan gözlerim açıyor mekanlar hayal ürünü olmadığı için. Tabi ben hangi akla hizmet gidip "dünyanın her yerinde ayağı olan bir casus örgütü" hayal ettim ki? Ne bok diye? Yaşadığım yerde, veya daha iyisi, tamamen hayal ürünü olan bir yerde hayal etseydim ya şu okulu abdhjafbhjas. Google Earth, iyi ki varsın.
--
Bölüm 7: Görev Sevdası

Babam işten gelince her zamanki geleneğimiz olan çay içip televizyon izleme faslını zorda olsa atlatıp odama çekildim ve bizimkilerin uyumasını beklemeye başladım. Neyse ki on buçuk bile olmadan odalarına çekildiler. Ama tedbirli olmakta fayda vardı,biraz daha beklemeliydim.Bir keresinde tam uyudular diye düşündüğüm sırada göreve gidiyordum ki halam bir anda içeri daldı.Neyse ki her yer karanlıktı da görev üniformasını görmesin diye kendimi yatağa attığımı fark etmemişti.Bu kadının gerçekten kapı çalıp girme huyu yoktu.Meğersem odadan sesler duymuş ona bakmaya gelmişti.Tabi duyduğu o tuhaf ses pencereyi açamadığım için teklemeye başladığım sırada olmuştu.Bu olaydan sonra odamın kapısını kilitlemeyi alışkanlık haline getirdim.Sonuçta gizli bir casus öğrencisiydim ben,di’mi yani?

Gerçekten uyuduklarına emin olduktan sonra pencereyi açtım ve botlara komut verdim.Bu sefer acil durumlarda ışınlanma bileziğini de yanıma almıştım.Bu şeyi daha önce hiç kullanmamıştım ve nasıl kullanacağım konusunda da hiçbir fikrim yoktu.Okul ve şehirlerde bulunan ışınlanma noktalarında yapmamız gereken tek şey parmağımızı rozetimize sürmekti ama bileziği nasıl aktif hale getireceğimi bilmiyordum.Tabi bu zımbırtıları bize verirken nasıl ve nerede kullanmamız gerektiğini anlattılar ama ben o sırada XXX’in yarısını kaçırdığım bölümünü düşünüyordum.Ama bana hak vermelisiniz,o bölüm reyting rekoru kırmıştı.Umarım bu şeyi kullanmama gerek kalmaz,diye dua ederek okula vardım.Kayseri’de göreve gitmem,özellikle sabahları,çok tehlikeliydi.Çünkü amcamın ailesi orada yaşıyorlardı ve ne hikmetse onları bir kere bile evlerinde adam gibi otururken görmemiştim,hep bir yerleri gezer,birilerini ziyaret ederlerdi.Bu yüzden bende Kayseri’den görev almamak için uğraşıyordum…ta ki şuana kadar!Neyse ki saat on birdi.Bu saatte dışarıda olamazlardı, değil mi?

Kabine geçince içindeki dokunmatik ekrana gideceğim yerin kodlarını girdim ve beyaz ışığın çevremi kaplaması uzun sürmedi.Gözlerimin karanlığa alışması için beni iliklerime kadar donduran soğukta beklemeye başladım.Etrafımı saran iğrenç koku sayesinde bir çöplüğün içinde olduğumu anlamam uzun sürmedi.Hah,sırf gözden ırak diye neden ışınlanma noktalarını çöplüklerden seçerlerdi ki?! Aceleyle çöp yığınlarının çıkıp hızlı adımlarla etrafı gezmeye başladım.Saat henüz on birdi ve tek bir evin ışığı bile yanmıyordu.Bu oldukça tuhaftı,tıpkı bir yere dadanan delinin polisin dikkatini çekmemiş olması ve vatandaşlardan hiçbirinin kimseye haber vermemesi gibi.Bir yere eli tabancalı bir deli geliyor,insanların hayatlarıyla oyun oynuyor ama kimse de polise haber vermiyordu.K-himori’yi bu yüzden seviyordum işte.Devletin,hatta polisin bile haberdar olmadığı yerlerde suçları yok etmeye çalışıyordu.Tek bir sorunu bu kadar soğuk havalarda görevleri geceye vermesiydi.Amaç;kimseye görünmeden görevi tamamlamak.Pöh.Birde şu Uzaylı Kız meselesi vardı tabi.Sanki her an arkamdan saldırıp boynumu koparacak sonrada beni yiyecekmiş gibi geliyordu.Iyh,iğrenç.Etrafı iyice süzeceğim diye yavaş bir şekilde yürüyor,bu yüzdende kıçımı donduruyordum.Kim bilir nerde bu Allah’ın delisi? diye düşünürken arkamda kalan bir evin ışığı yandı.Arkamı dönmemle büyük bir çığlığın kopup pencereden bir sandalyenin fırlaması bir oldu.Bugün şanslı günümdeyim, diye düşünerek eve doğru koştum ve kırık pencereden içeri baktım.Başında siyah bir şapkalı ve yine siyah boyunlu bir kazak giymiş eli bıçaklı bir adam orta yaşlı bir kadının saçından tutmuş havaya kaldırmaya çalışıyordu.Adam hala beni fark etmemiş olacak ki kadına küfürler savurmaya ve saçlarını çekmeye devam ediyordu.Aradığım adam bu muydu,bilmiyordum.Kulağımdaki minik telsize dokundum ve gözümün önünde mavi bir ekran oluştu.Önümdeki insan yüzlerini taradı ve kimliklerini gösterdi.Tamam,aradığım deli bu adamdı.Profilleri birebir uyuşmuştu çünkü.Ekranı kapattım ve tabancayı çekerek adama doğrulttum.

“Lan,piç!Buraya baksana!”diye bağırdım.İkisi de aynı anda bana bakınca içimde müthiş bir özgüven doğdu.Kanun namına ellerini kaldır demek için her şeyimi verebilirdim.

“Kadını bırak lan!”dememle zavallı kadını bir çöpmüş gibi kenara atması ve kaçması bir oldu.Kahretsin…Şimdi peşinden koş,ateş et,bayılmasını bekle,gözden uzak bir yere taşı,polise çağrı bırak,ışınlanma noktasına geri dön.Bu döngüden sıkılmadığımı söylesem yalan söylemiş olurdum.Pencereden atladım ancak bacaklarım cani cam parçaları tarafından çizildi,lanet olsun.Koşarak kapıya ateş ettim ama ıska oldu.Bu sırada kadının bana hayretle baktığına emindim.Kendimi bu gibi anlarda bir Hollywood yıldızıymış gibi hissediyordum ciddiyim,acayip havalı olduğumu düşünüyordum.Tabi şuan bıçaklı bir adamın peşinden koşan bir genç kızdım.Eminim kadın beni deli zannediyordu ki asıl kovaladığım adam deliydi.Kapıdan çıktım ve etrafa bakındım,adam sokağın başından döndü ve gözden kayboldu.Onu takip ederken ağzımdan nefes alıyordum ve ağzımdan çıkan duman tuhaf bir şekilde beni eğlendiriyordu.Bide adamın koşarken Ben Böyleyim şarkısını oldukça cırtlak bir sesle söylemesi vardı.Çok hızlı koşuyordu ve ona yetişmem,yavaşlamazsa,imkansız görünüyordu.O kadar ateş etmeme rağmen hala koşuyordu bu deli.Ben mi ıskalıyordum acaba?Karanlık yüzünden net göremiyordum tabi de,yahu siz sokaklara niye sokak lambası koymazsınız ki?Gerçekten tuhaf bir köydü burası.Pencerelerine tahta çakılmış olan beş katlı bir harabeye girdi ve kapıyı kapattı.Koşarak kapıyı tekmeledim,tekmelemez olaydım.Kapı yerinden çıkarak üstüme düştü.Küfürler ederek kapıyı ittim ve merdivenleri çıkmaya başladım.Deli de hala şarkı söyleyerek merdivenleri çıkıyordu.Ateş etmeye çalıştım ama inanılmaz derecede hızlı koştuğu için yine isabet ettiremedim.Şu evde yattığım bir buçuk hafta beni paslandırmış olmalıydı.Yukardan bir kapı sesi geldi ve buz gibi rüzgar binanın içinde dolaşmaya başladı.Çatı katına çıkmış olmalıydı.Bu iyiydi onu orada kıstırabilirdim.Nefes nefese kalmıştım ve demir kapıdan tutunarak soluklanmaya çalıştım.Deli,aya doğru kollarını açmış bu seferde O Benim Dünyam şarkısını söylüyordu.Asıl adım Dünya olduğu için bu şarkıyı söylemesi beni iğrendirmedi değildi.Keşke bu şarkıyı söyleyen onun gibi orta yaşlı bir deli değil de Nate gibi fena yakışıklı bir delikanlı olsa çok daha iyi olurdu.Ne diyordum yahu ben?Göreve odaklan Bloen,göreve.Silahı onu doğru doğrulttum ve, “Yolun sonuna geldik bre deli.”diyerek sırıttım.Kendimi cidden aksiyon filmlerinde ki polisler gibi hissediyordum.Deli yavaşça bana döndü ve gülmeye başladı.

“Sen de mi şu örgüttensin?” Şuan ona ateş etmem gerekirdi ama konuşmasını bitirmesini beklemek istedim.Ne örgütünden bahsediyordu bu deli?K-himori’nin varlığından haberdar olamazdı,değil mi?Adımlarını hızlandırarak yürümeye başladı.Elimde sıktığım mavi yaldızlı tabancam özgüvenimi yine ön saflara taşıdı.

Bağırarak,“Neyden bahsediyorsun sen yahu?”dedim.

“Artık senin gibi densizleri de mi…”dedi ve elindeki bıçağı bana doğru attı. “…örgüte alıyorlar!?”

Eğildim ve bıçak önünde durduğum kapıdan içeri girerek gürültüyle merdivenlerden yuvarlandı.Deli,bir anlık dikkatsizliğimden yararlanarak üstüme çullandı.Kollarımı sıkıştırarak olağan gücüyle sarıldı bana.İğrendirici bir şekilde rakı ve kan kokuyordu.Kollarını daha da sıktı ve sırtım yine sızlamaya başladı.Bağırarak tabancayı karnına dayadım ve ateş ettim.Hışımla ittirdi beni ve karnını tuttu.Kanamadığını görünce gülerek elimi burktu ve acılar içinde bağırdım sırada mavi uyuşturucu tabancamı aldı.Deli diyerek onu hafife almamam gerekirdi,şimdi ne bok yiyecektim ben?Üzerimde bulunan tek silahı almıştı!Ah,ihtiyacım olur diye yanıma bir LCP almam gerektiğini biliyordum!Psikopatça güldü ve tabancamı bana doğrulttu,gülmeye devam etti.Kanımı donduran tek şeyin geç kaldığım sıralarda ki Aslı’nın bakışları olduğunu sanırdım ama şimdi Kayseri’de ki delinin psikopatça  gülüşü de eklenmişti bu listeye.Bağırarak (şey aslında böğürüyordu) üstüme doğru koşarcasına yürüdü ve iç güdüsel olarak bende bağırmaya başladım.Tabancayı bana doğu tutuyordu ama ateş etmiyordu.Koşmaya başlamasıyla bende arka arkaya koşmaya başladım.Kapıyı geçip çatının sınırına geldiğimi anladığım anda hem Murat’a hem de bu göreve gitmek isteyen kendime küfrettim.Cidden ne yapacaktım şimdi ben?Kaçma gibi bir ihtimalim yoktu çünkü bu adam deliydi ya deli!Anında ateş ederdi!Bir dakika ya?Ben bu adamı zaten vurmamış mıydım?Hayt be!Birazdan bayılması gerekiyordu!Yapmam gereken tek şey onu bayılana kadar oyalamaktı.

“Sen ne örgütünden bahsediyorsun?”dedim ama bana dilini çıkartarak sallamaya başladı.Sonrada tabancanın önünü ağzına soktu.

“Yapışkan..”dedi yalayarak.Ah,lanet olsun.O silahı boyamak ve yaldızlarını eklemek tam iki haftamı almıştı.

“Sana bir soru sordum.”dedim ama sesim titremişti.Parmak uçlarımı hissettirmeyen soğuk yüzünden mi yoksa korkudan mı anlayamamıştım.Tabancayı yere fırlattı ve üzerime doğru koşmaya başladı.Ben daha ne oluyor diyemeden kendimi boşlukta aşağı düşerken buldum.
--
Buda böyle saçma ve sonrası sıçarken bile tahmin edebilecek bir bölümdü ._. Sonra ki kısımda ne olacağını hepimiz gayet iyi biliyoruz değil mi canlarım? *Çırçır böceklerinin sesleri eşliğinde ellerini boşluğa açarak sırıtır*
Bana gelince, bu kadar klişe kattığım için kendimden nefret ediyorum. Yani bence yeteri kadar iyi değil. Zaman geçtikçe acayip saçmalıyorum, tıkanıyorum. Yazasım gelmiyor, illa biri kıçıma tekme atacak yazmam için. Tabii bu sadece K-himori için geçerli değil, blog içinde öyle. Önceki yazıyı bin bir zorlukla yazdım, iki bin zorlukla o isteği içime sokmaya çalıştım ._. Birde en ama en kötüsü ne yazacağınızı bilmenize rağmen, yazacaklarınızı en ufak ayrıntısına kadar bile düşünmüşken iş uygulamaya geldiğinde o ufak okun bir türlü word belgesine gitmemesi. İsteksizlik mi diyeyim, tembellik mi diyeyim, götüyle sırıtıp hiçbir yardımı dokunmayan ilham perisi piçinin marifetleri mi diyeyim bilmiyorum ama harbi berbat bir şey.
Birde ben sobeyecektim sizi. Buyrun, küfredebilirsiniz.

1-Adın? Ajkdsfsjkdgbs. Ciddiyim, gerçek adın ne? *dedektif modu her zaman açık!* Ama vermek istemiyorsan sadece baş harfini yaz, özel hayata saygımız var yani U_U
2-Anime ile nasıl tanıştın?
3-Hangi tür blogları okumaktan hoşlanırsın?
4-Seçme hakkın olsaydı nasıl biri olarak doğmak, neler yapmak isterdin?
5-Dış görünüşün nasıl? (boy, kilo, saç, baş felan ._.)
6-Senin için yapılan yorumlar mı yoksa istatistikler mi önemli? Niyen önemli?
7-Y U NO STILL WRITE BLOG?
8-Hayatta en çok istediğin 5 şeyi sırala
9-İçinde yaşamak/girmek istediğin bir anime/manga/film/dizi filan var mı ve niyen?
10- What time is it? It is DEATH NOTE time!
11-Kendi hayal dünyanı kısaca özetleye bilirmisin?
12-Yaoi ve yuri hakkınde ne düşünüyorsun? (böyle bir soru sormazsam inan çatlardım)
13-Sana sorulmasından en nefret ettiğin soru?
14-Peki söylenmesinden en nefret ettiğin şey?
15-Sence iyi bir blog nasıl olmalı?

Her soru 10 puandır. Cevaplama süresi bir ders saatidir. 
Aklınıza Gelebilecek Her Türde Saçmalayan Ve Ağız Bozan Yazılar Yazma Öğretmeni.
Başarılar dilerim.

1 Ağustos 2012 Çarşamba

Hızınıza hayranım ey gençlik

Cidden hızınıza hayranım lan. Ben daha yayın bölümünde iki harfe basamazken siz çoşturdunuz. Ama iyide oldu hani, okuyoruz falan, canımız sıkılmıyor. Eh, tamam yazının bundan sonraki kısmında ne yazacağımı hiç bilmiyorum. Ama bildiğim bir şey var; Bu yaz tatili, 15 yıllık ömrüm boyunca geçirdiğim en berbat yaz tatili. Hani dalga falan geçmiyorum, gerçekten berbat bir yaz tatili geçiriyorum. Sonuçta "okuldan kurtuldum o yee" diye sevinirken şimdi gene on buçukta kalkıp teyzemle beraber çalıştığı köyde ki sağlık ocağına gidiyor, beştede geri dönüyorum. Tüm hafta içi boyunca bahçesi bok dolu sağlık ocağında vakit öldürüyorum. Birde sağlık ocağında teyzemden başka çalışan kimse yok o ayrı konu. Oradaki tek eğlencem yanındaki unutulmuş parka giren inekleri izlemek. Ha birde, çeken tek kanal TRT olunca, öğlen çıkan Ramazan Güzeldir var. Oda iyi hani, gülüyor insan.
Anlaşıldığı üzere o köye isteyerek gitmiyorum elbet. Geçen yazıda ailemle kavga ettiğim için (aile dediysem sadece anneanne ve dede sıfatına sığmayan bir adam) evden atılıyordum demiştim, işte o yüzden o sıfatsız adama görünüp onu daha fazla sinir etmeyeyim diye zorla köye gidiyorum. Benimde ramazanım böyle geçiyor işte.
Yazacak fazlaca şeyim vardı (mesela izleyip kardeşimi sıkı ama sıkıcı bir animeci yapan animez, yine yatan cosplay planlarım, yapılacak bir şey olmadığından okunan fazlaca shoujo manga tanıtımı) ama gel gör ki elim bir türlü gitmiyordu şu lanet yayın butonuna. Birde nasıl bir melankoli içindeysem oturup ciddi ciddi "niye blog yazıyorum ki ben?" diye düşündüm. "Ne gerek var yazmaya ki sanki? Gerçek hayatta bile siklenmezken sanal alemdekiler mi beni umursayacak? Niye yazmaya devam ediyorum ki? Hiç gerek yok, zaten blog yüzünden iyice asosyalleştim..." gibisinden. Hala düşünmüyor değilim ama bir şeyin farkına vardım, ben yazı yazmanın bağımlısı olmuşum. Ne bok yediysem hepsini yazacağım bir yere, milletin okuyacağı bir yere. Yoksa geçen günlerde de olduğu gibi aşırı ergen triplerine giriyorum.
Hala ve hala ne yazacağımı bilmediğim için direk Animez'e sövmek istiyorum.

  • Akşam dokuzda anime yayını başlar mı lan? Benim ailem saat altıda kumandanın üzerinde kuluçkaya yatarken nasıl anime izlememi bekliyorsun puşt? İyi ki ramazandayız, iyi ki teravih namazı var. 
  • Naruto-FMA-Bleach-D.Gray-man dörtgeninden bıktım artık. Lan internet Türkçe alt yazılı anime kaynıyor alıp koysanız ölür müsünüz! Tüm gün anime yayını yapıp, götüme kaş göz çizip oynatsam bin kat daha iyi animasyonu olan çizgi filmleri koymasanız ölür müsünüz! 
  • Hani, aklınızda "yaşı 10-13 arası kızların anime erkeklerine aşık olma sorunu" da olsaydı daha iyi olurdu. Kardeşim önce Naruto, sonra Sasuke, sonra Ichigo, sonra Lavi'ye ilan-ı aşk etti. Allah'ıma bin şükürler olsun ki henüz Ed'e dokunmadı. "Saçını kız gibi örmüş ıyk" dediğine göre de bayağıda dokunmayacak gibi. Ama yazık Lavi gitti ya, ben ona üzüldüm. Kardeşim gibi bir erkek manyağının eline o kadar tatlı bir velet verirsen sonu, feyste profile onun resimlerini koyup etiketleme, telefonuna "ay lavim aşkım benim <3 o dünyanın en tatlı erkeği :)))" gibi notlar kaydetme, tişört boyamak istediğimi öğrendiğinde kendi de yapmak için milyarlarca Lavi resmi indirme ve vücudunda bulabildiği her yere "Lavi <3" yazmak olur.
  • Birde oturup Naruto izlerken aile üyelerinin de sana katılması var. Öyle abuk subuk sorular soruyorlar ki cinnet geçiriyorsun. "Çinli çizgi film mi değil mi bu? Allah'ın çinllileri gidip neler yapmışlar lahn.." ÇİNLİ Mİ? ONLAR JAPON ANİMESİ AHMAK. demek istiyorum ama sadece "Japon yapımı onlar..."deyip geçiştiriyorum. Ha birde Naruto ve Bleach'daki savaş sahnelerini görünce teyzem ve dört yaşındaki oğlu tarafından animenin adı "pis çizgi film"e çıktı. O kuzen denen velet tarafından her Animez'i açtığımızda annesine, "anne Unazo ablamgil yine pis çizgi film açtı" diye şikayet ediliyoruz. BUNU. HER. DEFASINDA. YAPIYOR. 
Ben şunu anladım ki, Türkiye hala bir anime kanalına hazır değil. Japonca ve Çince arasındaki farkı ayırt edemeyen bir toplumun önüne anime kanalı koyarsan böyle olur işte. Ki, Animez'in tek iyi yanı internetin sınırlı olduğu şu "korkunç kütahya sakinlerinin evi"nde anime açlığımı rahat giderebiliyor olmam. Hem başlayacağımı asla düşünmediğim Naruto ve D.Gray-man'i rahat rahat izleyebiliyorum ama  internetin sınırlı olması hala büyük bir sorun. Tamam anime izlemeyi geç, Tumblr'da bir kaç Galileo Galilei şarkısıyla karşılaştım, onları hemen indirmezsem ÖLÜRÜM LAN BEN. Bu sınırlı internet yüzünden hiç adetim olmamasına rağmen arka arkaya shoujo manga okumaya başladım. Öyle böyle değil yani, hüzünlü hüzünlü Türkanime'yi açıyorum oradan "manga oku"ya tıklıyorum sonra ver elini ultra seksi okulun en popüler erkekleri, ver elini utangaç kumral esas kızlar, ver elini moe, ver elini saf aşktan kusma nöbetleri. Ama eğlenceli yinede. Tabi bazen konuları öyle klişe oluyor ki ne bok olacağını önceden şakır şakır söyleyebiliyorsun. Esas kızı yaptığı bir hata yüzünden yada iyilik karşılığı olarak kölesi yapan esas oğlan, ilk başta esas veletten nefret eden ama sonra aşık olan esas kız, hep gıcık olduğum bir şekilde ilk aşkını ilan edenin kız tarafı olması, esas kızın önüne prensine ulaşması geciksin diye konulan kötü ama prense bir hayli aşık kızlar, aralarda konulan esas karakterlerin azcık olan beden teması. Bunlar gerçekten bir hayli klişe. Bazen kusasınız geliyor ama bu kadar tahmin edilebilir olmalarına rağmen hala okunuyorlar işte. Hala okuyorum işte ve hoşuma da gidiyor. O unuttuğum "kızsal taraf" kendini kısa sürelide olsa gösteriyor ve bölümü bitirdikten sonra Beyaz Atlı Otaku Prens'imle ilgili hayal kurup duruyorum. Kısacası; Shoujo okuyun, iyi geliyor valla insana. Rahatlıyor, içinde sevgi tomurcukları falan açıyor. Arada sırada da olsa yeteri dozda alınmalı. Ama yeteri dozda. Yoksa benim gibi okul açıldığında harika bir sevgili bulma hayalleri kurmaktan sahurda adam gibi yiyemez, o lanet olası köyde açlıktan kıvranırsınız.

Sata-kun iyidir mesala.
Okuduğum mangaların tanıtımı yapacağımı umuyorum. Umuyorum yani.
Bu arada ne kadar sövseniz, ne kadar dövseniz, ne kadar ebemi belleseniz de sobe sorularını hazırladım. Ama bu yazı haddinden fazla uzun olduğu için yedinci bölümle beraber koymayı düşünüyorum, ki bence sobe, mim yapmama pek fazla gerek kalmadı çünkü ben hariç herkes güzel güzel yazı yazıyor -w-

NOT: Fark ettim de koca yazı boyunca kullandığım tek smilies "-w-" oldu. Yani ben yazılarında smilies kullanmayan insanlara hep duygusuz olarak yaklaşıyorum ve bu yazıda da hiç smilies olmadığına göre.... Smilies yazmaktan harbi sıkıldım lan.

 Haftalar sonra tekrar yazı yazacağım güne kadar hoşça kalın -w- (bak yine aynısı) Her türlü boktan da bahsettiğime göre artık huzur dolu ve sadece bana ait olan moe inime geri dönebilirim. (Hayalperestlikten çok uzak mantıksal çeviri: Sorun Bende Değil, Sende'yi okumaya devam edeceğim. Yapacak bir bok yok sonuçta. SAI'de resim çizerim diye düşünmüştüm ama lanet olasıca şey bozuldu. Nasıl olduğunu bende bilmiyorum, sormayın da zaten. O yüzden kitap okumaktan başka yapabileceğim hiçbir şey yok.)

22 Temmuz 2012 Pazar

oldukça gereksiz bir yazı hani, okumasan da olur

Aşırı melankolik havalarda olduğum zaman bloga yazı yazmaktan özellikle uzak duruyorum. Benim o hallerim berbattır zaten, adamı hayattan bezdiririm. Bide yaşadığı şeyi dünyanın en büyük sorunuymuş gibi gösterip anlata anlata bitiremeyen insanları, özellikle blog aracılığıyla bunu suçsuz günahsız insanlara yayanları da sevmiyorum. Bize ne lan senin ne bok yediğinden? Birde öyleleri var ki duygu sömürüsü yanlarında halt yemiş. Hah, işte bende böyle bir insana dönüşmemek için en efkarlı zamanlarımda uzak duruyorum blogdan, yoksa ebenizi bellerim hani. Hele birde evden atılmanın eşiğinden dönmüşken fvashjfva. Şanslısınız, iyi ki o zaman dokunmadım "yeni yayın" butonuna U_U

Neyse been yine kendi mimimlen mimlendim -w- Nayt-chan (-chan? hbafhjbas her ismin sonuna saygı şeysi koymasam olmaz zaten (keşke gerçek hayatta da yapabilseydim ;W; (Ali-sensei, veli-kun, ayşe-san, fatma-sama, hoca-chan (hdvhasjfvas hoca-chan?)))) tarafından =w= Da yani beni tanımanıza ne gerek var olm, ben sizi tanıyım yeter yani -o-


  1. Yukarıda ki paragrafta da görüldüğü üzre yaşadığım tramvatik olaylara bir süre sonra götümle gülebiliyorum. O yüzden insanlar hiçbir zaman benimde büyük sorunlarım olduğuna inanmadılar ;A;
  2. Unazo ismi, adlarımın Japonca karşılıklarının birleşmesinden oluşuyor, öyle götten uydurma değil yani U_U Aslında biraz öyle o.o
  3. Küçükken bana "merinos", "kıvırcık marul", "bonus" dendiğinde zırıl zırıl ağlarken şimdi o takma isimlerle gurur duyuyorum fkajf. Bende toplum içinde fark edilebiliyorum yani U_U
  4. Bu yaşıma rağmen hala ve hala Barbie'yi çok ama çok seviyorum =w= Şuana kadar çıkmış tüm filmlerini izledim ve her boşluk bulduğum zamanda Barbie'lerime kıyafet dikiyorum. 
  5. Ailemi sevmiyorum. Yani seviyorum da sevmiyorum. Afhbfhjghf. Şöyle diyeyim, ailemle uzun zaman geçirince birbirimizi yiyoruz. Günün yarısında birlikte olsak yeter bize ama bir haftadan fazla beraber olunca şalterler atıyor. Yani benimkiler atıyor. Bu yüzden okulu özlüyorum işte.
  6. Anne veya babamın aşk hayatı beni iğrendiriyor. Yeter lan, boşandınız diye yediğiniz her boku dinlemek zorunda mıyım ben?
  7. Ailemin boşandığını duyunca üzülmüş ayağına yatıp, ağızlarına yamşıta yamşıta "ayy çok üzüldüm bebeğim ya...." diyenleri Gehenna'ya göndermek istiyorum.
  8. Anne babamın (hdashj aileye girdim yine) barışmasını istemiyorum diye hem ailemde, hem arkadaş çevremde "salak", "deli", "psikolojisi bozulmuş zavallı" gözüyle bakılıyorum.
  9. Hazır konu açılmışken, mutlu aile tablolarına inanmıyorum. Tüm aile bireylerinin bir arada olduğu çafçaflı resimler bana çok uzak. Ve bundan gayette memnunum U_U
  10. Varlığımdan, duygularımdan, görüntümden, düşüncelerimden günün dörtte üç buçuğunda nefret ediyor, iğreniyorum.
  11. Küçükken mahallede çete kurar, sevmediğim çocukların saçlarına tükürür, sakız yapıştırırdım. Sonra oyuncaklarını sevdiğim çocuklarla barışır, evlerine gidip zorla evcilik oynattırırdım. Yani küçükken de piçtim.
  12. Google'da kendi ismimden çok Bloen'in ismini arattım jgfjhafas.
  13. Harbi harbi yalnız kaldığımda Bloen'le konuşuyorum.
  14. Hatırladıkça kendimden iğreniyorum ama küçükken bir ara Ben10'e aşırı sarmıştım. Neredeyse bir yıl falan yani. MADAFAKA.
  15. Sonsuza kadar süren dostluklara ve aşka da inanmıyorum. Dostluk yani bence bir yerde bitiyor. Ya sıkılıyorsun karşındakinden ya da mesafe giriyor araya kopuyor bağlar. Gerçek dostluk diye bir şey yok bence (galiba böyle düşündüğüm için hala yalnızım o.o) Gerçek aşka neden inanmadığımı etrafa bakarsanız görürsünüz zaten.
  16. Okul değiştirdiğimde orayla olan tüm bağlarımı da koparıyorum. Arkadaşlarımın telefonlarına cevap vermiyorum, diğer insanların aksine bayramlarda okulu ziyarete gitmiyorum. Öyle yani. Geçmişe bağlı kalmayı sevmiyorum.
  17. Ne kadar "ben evlenmicem olm! hayatımı bir erkeğe adayamam ben!" desem de, yatağa girdiğimde Nate'le evlendiğimizi, çocuklarımızın olduğunu ve harika bir yaşam sürdüğümüzü hayal ediyorum jfbahjflafjsda. 
  18. Durmadan "rin rin rin rin rin" desem de Nate'e aşığım ben olm U_U Harbi yani hayali karakterime aşık oldum ve bu yüzden Bloen benden nefret ediyor >.>
  19. Sanıldığı gibi babanızın eczacı olması öyle harika bir şey değil. O göt herifin ortalıkta bıraktığı hapları ne demeye yutmuş bu yüzdende ölümden dönmüştüm küçükken. Hala o hastanenin beyaz odası ve taaa mideme kadar inen boru mıh gibi aklımdadır. 
  20. Bazen keşke o hapları yuttuğumu fark etmeselermiş diyorum.
  21. Elflere, perilere ve daha nice büyülü yaratıklara hala inanıyorum. Bence onlar hala yaşıyor ama sıçıp sıvamakta üzerlerine olmayan biz göt insanların yuvalarını dağıtması yüzünden şuan yer altında yaşıyorlar ve bir gün bizden intikamlarını çok kötü bir şekilde alacaklar.
  22. Renkli gözlü insanları severim emme gözüme gözüme sokanları inşallah bir gün Hades ziyaret eder.
  23. Sanatın iyi olduğum tek dalı resim. Onunda iyi olduğunu düşünmüyorum zaten.
  24. Kendimi aşşalayarak motive ediyorum o.o Bir resim çizdiğimde, ne kadar iyi olursa olsun, ebesini belliyorum. Ağzıma gelen tüm hakaretleri kendime ve resme sayıyorum. Böylece içimde daha iyisini yapmak için bir neden ve hırs doğuyor. Malım yani.
  25. Uzaylılara inanıyorum U_U Zaten K-himori çok belli ediyor adgfhjfknanfd. Yani şu koca evrenle karşılaştırınca dünyayı geç, koca güneş sistemi sadece bir toz parçası. Ben bu büyüklükte ve hala büyümeye devam eden bir evrenin sadece insanlar için yaratıldığını sanmıyorum. Uzaklarda bir yerde yaşayan başka türlerde var bence.
Benim hakkımda bunları bilseniz yeter U_U Çenem nasıl düşmüşse artık ajndkjasbf. Ha birde benim Rin cosplay işi vardı ya, ha o yattı. Yani sadece kravatla hayatta yapmam cosplay ben. Ama onun yerine Bloen cosplayi yapmayı düşünüyorum =w= Sonuçta karakter benim abi istediğim gibi yaparım hdhjavbfjahs. eBay'da hayatta bulamayacağımı düşünürken şu peruğa rastladım;
Hayalimde ki saçla aynı nan. Uzunluğu bile birebir uyuşuyor. Tek sorun pembe perçemi ama onuda fotoşokla halledebileceğimi düşünüyorum da... daha deminden beri kendimi kandırıyorum. Kravat alamaya zorla ikna ettiğim babamı şimdi peruk alamaya nasıl ikna edeceğim? Ama dur jsbfhjbfa fiyatı sadece 15 dolar nakjdbnajhf. İyiymiş, yazdım bu peruğu bir yere U_U

Ermmm... Birde ben karakter tanıtımlarını vermiştim ya hani... Heh işte onların resimlerini karalayı vediydim.
Bu Çengelli işte. Uzaylı karakterlerimin saçlarının önünü farklı renk yapmazsam ölürüm zaten. Boyamaya üşenmedim yani. Çok boktan oldu ama hiç uğraşmamıştım üstünde o.o Aslında Nate'i  çizmeye çalışıyodum sonra kafa Çengelli'ye gitti ve bu ortaya çıktı U_U En sevdiğim karakterim olsa da en az resmini yaptığım karakterimde o. Ne biliyim sanki onu kötü çizince (erkekleri kötü çizmekte üstüme yoktur hani) ahjbfahjfvhjalbfgahljga beni öldürecekmiş gibi hissediyorum -__- Galiba Çengelli'nin öldürdüğü insan sayısını azaltsam iyi olacak -^-
Aello'nun gözlerini hiç sormayın abfdkjhafa. Telefonda boyamaya çalışmıştım o^o
Vesikalık fotoğraf çektiren Neiy. Kaka Neiy z_z
Buda bok ettiğim Nate _ __ _ Aslında nasıl göründüğünü az çok biliyorsunuz ama birde benim elimden görün dediydim, keşke demeseydim o_o

Bide Ramazan geldi lan. Hepinizin Ramazan'ı mübarek olsun oWo Ha birde Blogger alemi mimlerimden nefret ediyor ama mim yapmaya devam edeceğim yoksa sıkıntıdan patlamanıza rağmen yazı yazmaya niyetiniz yok sizin -n- Mimlerden sıkıldıysanız sobede hazırlarım aşkuşlarım benim, siz yeter ki yazın =w=
Bunlar yenmez de ne yapılır yahu? .w. Yanlarında yatılır adjabf. 
(espiri yaptım gülsenize)

16 Temmuz 2012 Pazartesi

Tak tak! Kim o? ANAN!


inanabiliyor musunuz? O resmi bitirdim!
 Fazla dandik bir boyaması olsada -___-

 (Bende "anan" espirisi yaptım ya, artık huzur içinde ölebilirim)
Aşk olsun sana evren! Yaz tatilim yeterince berbatken sen beni al, hafta içi Kur'an kursuna gitmek zorunda olduğum ve interneti SINIRLI bir yere gönder! Oldu mu bu? Yapılır mı bu bana? La ben daha KHR'ye başlamadım bile, nasıl bitirecem o 203 bölümü? 203 bölümü geç ben hala Shiki'yi bile bitiremedim lağn! Lanet girsin sana ;O;
 Neyse neyse, evren abiyede nefretimi kustuğuma göre asıl konuya geçebilirim <.< Ah, ama işe bakın konu yok -w- Yine saçmalayamaya geldim bebehlerim, hazırlıklı olsun >w< Görüldüğü üzre (aslında şüpheliyim) bugün çok mutluyum. Nedenini bende bilmiyorum ama ah, dur biliyorum! Blogumda artık Galileo Galilei'min şarkılarını dinleyebileceksiniz!! =W= (buna sevinen bir ben miyim yoksa lan D:) Aradım taradım (yalan lan. sadece tesadüf.) aimini.net gibi bilgisayardan internete müzik yükleyebileceğimiz bir yer buldum. Fekat, Aimini'de sadece bir şarkıyı bloga koyabiliyordun, ama bu bulduğum sitede hem şarkı yükleyebiliyor, hemde hepsini bir araya getirebiliyorsun -w- Tabi o siteye (adını hala bilmiyorum, müzik çaların altında yazıyo abi oradan girebilirsiniz) şarkı yüklemek ayrı bir dert. Önce kodumun FileDen'inden şarkıyı upload edip, o siteye aldığınız URL'yi yapıştırmanız lasım. Neyse ya çözersiniz siz, bu blogu okuyan her insan benden çok daha zeki biliyorum ben >w< Tabi ben o kadar şarkı yükledim, kesin kotayı aştım lanet olsun D:

Hadi konudan konuya atlayalım! Sıradaki konumuz, hımmm... Ben mangakalığa tekrar merak sarmaya başladım o.o Yani "bana ne mangakalıktan olm, yazar olcam ben ashkjas" şeysinden kurtuldum. Öyle bir hırs geldi ki anlatamam, bunun en büyük nedeni de senaryomun ShiroInku tarafından onaylanmış olması -w- Ya ben çizeceğim, ya da başka bir çizer çizecek -w- Neyse, K-himori demişken (demedim aslında hani) 6. bölümün son kısmını koyup gideceğim. Ondan önce yine bir ibnelik yapıp sizi GENE mimleyeceğim. İki günde anca yazı ekliyosunuz olm! Noluyo lan! (diyene bak) Aslında sobelemek isterdim ama soru hazırlamakla kim uğraşır şimdi -.- Merak etmeyin bu sefer yaoi gibi çok uçta (yalan!) bir konu vermeyeceğim -.- Bu yazıyı okuyan her blog sahibi arkadaş... hım.. Kendi hakkında bilinmeyen ya da az bilenen 100.. yok lan... 50, hala fazla..20 şeyy? Amaaağğn kendiniz hakkında bilinmeyen şeyleri yazın işte ama 5'i geçsin lütfen, altını kabul etmiyorum U_U (kendimi hoca gibi hissediyorum şuan harika bir his lan -w-) Doğam gereği okkalı bir ibnelik daha yaptığıma göre artık altıncının son kısmı koyup gidebilirim -3-

--
Orada ki,tuhaf uzuvlu o gölge benimdi,sırtım ise sanki yarılıyordu.

“Dünya Abla?”Ayşe Su’nun sesi çok cılızdı.Omuzlarını bıraktım ve hışımla doğruldum.Gölge gerçekten benimdi ama o kollar yoktu artık.Kafasını yavaşça bana doğru çevirdi.Normalde fal taşı gibi olan göz bebekleri minicikti.Korkmuş gibiydi,hem de çok korkmuş.Ama yüzüme bakınca göz bebekleri normale döndü ve o her zaman  ki gür sesiyle konuştu.

“Top canını gerçekten çok mu acıttı abla?Ağlamak üzeresin.”Normal insanlar ağlayacak olduklarında sadece gözleri dolar ve kızarır.Ama ben ağlayacak olduğumda gözüm artı yanaklarım artı burnumun ucu kıpkırmızı olur ve dudaklarım titremeye başlardı.


“Hayır canım.Neyse hadi yürüyelim.”dedim ve elimden tuttu.Şaşırmıştım çünkü hiç itiraz etmemişti.Bir çocuğu oyunun ortasında çekip almak bu kadar kolay mıydı?Bana acıyor olabileceğini düşündüm bir anda.Ağlamak üzere olduğum için böyle davranıyor da olabilirdi.Ben durmadan konuşmasını beklerken  sustu ve adımlarıma ayak uydurmaya çalıştı.O kızı çok fazla kafaya taktığım için halüsinasyon görüyor olmalıydım.Tek açıklaması buydu,bu olmalıydı.Sessizlik içinde yürürken soğuk bir şey elimi tuttu.Bağırarak kafamı kaldırdım.Allah’ıma bin şükürler olsun ki elimi tutan Murat’tı,bir uzaylı değil.Yüzünde haylaz bir gülümseme vardı.Tuhaf ama mutluluktan ağlamak istiyordum.

“Ödümü patlattın!”

“Hehe,korkutmama gerek kalmadan korktun.”diyerek güldü.

“Bu abide kim?”dedi Ayşe Su elimi bırakarak karşımıza geçti.Murat hala elimi tutuyordu,Ayşe Su elimize bakarak, “Dünya Abla’nın aşkı mısın yoksa?”diye sordu ve yerinde zıplamaya başladı.“Bende istiyorum!!”

Lanet girsin,bir bu eksikti.Şimdi bu velet her şeyi gidip anneannesine anlatacak oda tüm mahalleye yayacaktı.Sonra mahallede adım yolluya çıkacaktı.Anneannesine bak,torunun ağzına patlat.Beni ne hale düşürdüğünü anlayan Murat elimi bıraktı ve konuşmaya başladı.

“Yok kız,ne yapayım ben bu sarışını?Sen benim aşkımsın.”diyerek Ayşe Su’yu kucakladı ve döndürdü.Kahkahalar atıyordu Ayşe Su.Kız yere iner inmez konuşmaya başladı.

“Sen kimsin peki?”

“Bloen’nin abisi sayılırım.”dedi ve göz kırptı.O an gülmemek için zor tutuyordum kendimi.Abi ha?Murat’tan bir yaş büyüktüm ben!Annemin büyük ısrarları sonucu okula bir sene geç başlamıştım.Arkadaşlarımın on dört,benim on beş yaşıma yeni basacak olmam bu yüzdendi.Tabi Kaan’da bir sene geç başlamıştı okula.Yani aslında Kaan ile  Gian değil,Diand olmamız gerekirdi.Normal öğrencilerin açısından bakarsak sekizinci sınıfta değil,lise birde olmamız gerekirdi.Şey aslında Murat’da,cüssesi ve çenesine gelen boyum yüzünden abim gibi duruyordu,inkar etmemek lazımdı.

“Şimdi tatlı kız…Bloen ile abi kardeş konuşması yapmak istiyorum.Sen parka gider misin?”

“Tabii ki!”dedi Ayşe Su ve koşarak parka gitti.Parka varana kadar onu izledim ve Murat’a dönüp konuşmaya başladım.

“Abi kardeş konuşması ha?”dedim gülerek.

“Seni kurtarmanın tek yolu bu değil miydi?”dedi göz kırparak.Hemen yanımızda ki banka oturduk ama gözlerim hala parktaki Ayşe Su’yu izliyordu.

“Bayağı iyi gördüm seni.”dedi

“Evet,Allah’a şükür.Ama sen peki iyi değil gibisin?Sesin değişmiş.”

“Sorma ya…Bende grip oldum işt- Hapşuu!" Burnunu ovaladı. " Üç gündür yatakta yatıyordum.”

“Çok yaşa ve ne?!”dedim şaşkınlıkla. “Niye kimse bana bir şey demedi?”

“İşte bu tepkin yüzünden.”dedi gülerek.

“Ya kanka geçmiş olsun…Cidden bilmiyordum.”

“Sağ ol kanka,önemli değil.Sana söylememelerini ben istedim zaten…Beni boş ver de senin yüzüne bir nur gelmiş sanki.Yüzün gözün aydınlanmış.”Dalga mı geçiyor anlamamıştım.Sırtım ve boynum ağrıdan kavruluyordu ama o sana nur gelmiş diyordu.

“Peh,bana mı?Saçmalama yav.”

“Ciddiyim bak,şu sürekli şikayet ettiğin morluklar gitmiş.Bebek yüzünden farkı yok suratının.Fondöten mi sürdün kız yoksa?”diyerek yanağıma vurmaya başladı.Tabi bu sırada yüzümü hapşuruğundan zor kurtarmıştım.Gülerek elini çektim ve omzuna yumruk attım.

“Üff,saçmalama ne fondöteni?Gribim dedin,üç gün yatakta yattım dedin,peki niye şimdi ayaktasın?”

“Evde bunaldım,temiz hava alayım dedim.Seninle karşılaştım.”

“İyi yaptın,ben de tüm günümü o veletle geçireceğimi düşünüyordum.”

“Blo ya sen bacağının iyi olduğuna emin-" Öksürmeye başlayınca sırtına vurdum, durumunun pek iyi olduğu söylenemezdi. "...misin?" Şimdi fark ettimde uyandığımdan beri bacağım hiç sızlamamıştı.Bundan cesaret alarak bacağıma vurdum.Hayır,yine acımıyordu.

Bacağıma hızlıca vurarak,“Turp gibiyim!Bak acımıyor!”dedim.Hayt be yaşasın!Gerçekten acımıyordu!Kaşlarını kaldırarak bana baktı ve bacağıma yumruk attı,bildiğin yumruk attı yani. Pek acılı olmayan bu yurmuğu kuru bir öksürük izledi.

“Bak işte acımıyor.”dedim sırıtarak.

“Ah,keşke bende çabucak iyileşsem de şu geç kaldığım göreve gitsem." Koluyla ağzını kapatarak hapşurduktan sonra okkalı bir küfür salladı. "Grip olmadan önce,düne görev almıştım ama hasta yatakta yattığım için gidemedim.” Burnunun kemerini tuttarak gelecek hapşuruğu önledi. "Sikeyim böyle hastalığı," diye mırıldandı.

“Ne göreviymiş bu?”

“Bir köye dadanan silahlı deliyi yakalama.”

Güldüm.”Hehe,deliye delili görev.”Ve birden hiç düşünmeden, beni sonradan çok pişman edecek sözcükler ağzımdan dökülüverdi.

“İstersen ben gidebilirim.”Yüzü biranda aydınladı Murat’ın.Böyle bir şey dememi bekliyormuş gibiydi.Yok ya vazgeçtim sen git diyemezdim.Murat çok yakın arkadaşımdı ve bir görevi mazereti ne olursa olsun geciktirmenin bedeli çok ağırdı.Kınama cezası alır ve DSS’de puanın otuz puan düşürülürdü.Onu umutlandırdıktan sonra bunu yapamazdım.Arkadaşlığa sığmazdı ve Murat’ın yüzüne bakılırsa hiçte reddedecek gibi durmuyordu.Ah beynim, ikinci kez ağzına tüküreyim.

“Ciddi misin?Ya kanka bir tanesin sen!Ama-" Bu sefer yumruğuyla ağzını kapatarak şiddetli bir şekilde ökdürdü.  "...bacağın?”

Ayağı kalktım ve yerimde koştum. “Turp gibiyiz dedik ya!”dedim ve tekrar yerime oturdum.

“Ancak nerde bu görev yeri?”O kaybolma faciasından sonra Türkiye dışında görev almak yoktu.

“Kayseri’de…Köyün adını hatırlamıyorum şimdi…Saat on birde.Gidebilirsin değil mi?”

“Bizimkiler onda yatıyor.Sorun olmaz.”dedim gülerek.Tabi tabi hiç sorun olmaz!Daha yeni bir görev faciası atlatmıştım ve şimdi de eli silahlı bir delinin peşine düşecektim.Ah,Murat ah!Niye adam gibi görev almıyorsun da gidip en tehlikeli görevleri alıyorsun anlamıyorum ki?Bu çocuğun içindeki adrenalin hormonları hiç bitmiyordu galiba.Küçükken de sırf eğlence olsun diye elinde makasla kızların saçını oğlanlarında kıyafetlerini keserdi.Şimdi düşünüyorum da Uzaylı Kız,Murat’ın yanında koca bir hiçti.O uzaylıyı görse,benim gibi donup kalacağına,ağlayacağına,Allah Allah diye üzerine atlar,sırtındaki uzuvları kesip,fotoğraf çekinirdi.Muratla uzun,hoş vd bol öksürüklü bir sohbeti paylaştık.O lanet olası huzursuzluk hissinden hala kurtulamamıştım ama azda olsa rahatlamıştım.Telefonum titreyince çıkardım ve mesaja baktık.Yani Murat’a ne kadar göstermeyeyim diye uğraştıysam da baktı.Allah’ıma şükürler olsun ki mesaj halamdan gelmişti.Nate’den veya Kaan’dan gelseydi bitebilirdim.Kaan görev sırdaşım,Nate’de düşüş sırdaşımdı.Bir an önce eve dönmemiz gerektiği yazıyordu.Saate baktığımda tam bir saattir burada olduğumuzun ayrımına vardım.Biz konuşurken zaman ne kadar çabuk geçmişti anlayamamıştım.Murat’la vedalaştıktan sonra parka gidip Ayşe Su’yu bin bir zorlukla eve gitmeye ikna ettim.Gelmesi için ağlama numarası bile yaptım yani o derece!

Eve hiç gitmek istemiyordum aslında.Çünkü yine sıkıntıyla orda öylece oturacak ve on birde göreve gidecektim.İyi tarafından bakarsak karşımda ki,deli de olsa,bir insandı.Ama yinede gecenin bir vakti sokakta dolaşmak içimi ürpertiyordu.Normalde hiç korkmazdım böyle şeylerden ama Uzaylı Kız sağ olsun hem psikolojimin hem de özgüvenimin içine etmişti!

--

Ne güzel önceki parağraflarda hiç küfretmedim diyodum ama djkfgkjbgsikbfsdbghjboksfbsh FAZLA UZUN oldu bu kısım -.-"
Birde ben diyodum yaz tatilimin hepsini K-himori'yi yazmak için harcayağım ama hala 11. bölümün başındayım. Öyle bakma okul kapandığında 10. bölümün sonlarındaydım. Herkesten daha tembelim yemin ederim, sözde bi 20. bölüme gelirim diye düşünüyodum, vurun lan beni! Uyuşukluğun, tembelliğin, üşengeçliğin bu kadarı olmaz hani. Nerdeyse iki aydır, hiç bir bok yapmamama rağmen aynı yerlerde sürünüp duruyorum.

ERROR 404: BRAIN NOT FOUND

Not: Mimi unutmayın ha -w-