6 Haziran 2012 Çarşamba

Sen bunu iyi bir yazı say, Sarı Çizmeli Mehmet Ağa bir gün öder hesabı.

Bloen ve Aello =w= dA'dan bir arkadaşım çizmişti -3-

(Farkındayım. Nasıl berbat bir başlıktır nan o (Ama Barış Manço'yu andık iyi oldu) )
Karne stresi arasında evde köşe bucak temizlik yaptırarak öğrencinin psikolojisinin içine eden 'bahar temizliği' vakti geldi de geçiyor bile. Camları silmekten kollarımı hissetmiyorum lanet olsun o.o Zar zor oturdum yazı yazıyorum şuraya şimdi de 'kalk süpür lan şurları' demeye başladılar. HALP.

Hiyuuuv. İki gün kaldı yaz tatiline o yea felan demeyeceğim çünkü benim yaz tatilim yazıların bittiği geçen salıdan itibaren başlamıştı U.U Ve başladığı gibi ben sıkılmaktan sıkılır bir hal aldım. Bu yaz tatilinin de bir bok olacağı olmayan öbür yaz tatillerinden bir farkı yok anlaşılan. Biraz erken karar vermiyor musun, falan deme, önsezilerim çoğ kuvvetlidir benim. Öyle dediysem öyle olcak, saksı mıyım lan ben? (Tamam nan vurmayın Q.Q)

Cuma gününe kadar yazı yazmamayı planlıyordum hani karne günü ya bir şeyler olur da buraya yazarım diye. Ama şu çok beklenen (ki bu bir yalan) K-himori'nin 5. bölümünü de aradan çıkarmak için yazıyorum -.- Mei-chan sayesinde fark ettim ki, blogcu üzerinden yayınladığım manganın ikinci bölümü açılmıyor ;o; Sen o kadar upload et resimleri, tam 29 sayfa,  ayrıca upload sitesi de ebeni bellesin sen resimleri yüklerken şimdi de açılma... Birde bende arşivleme huyu pek yoktur (Ao-Ex hariç. İstisnalar kaideyi bozmaz.) Şimdi kim bilir nerede o ikinci bölümün sayfaları, ayrıca Canon-chan da (kendisi tarayıcım olur. Eşyalara isim verme gibi boktan bir huyum varda.) bozuk -o- Ama en yakın zamanda şu sorunu halletmeye çalışacağım ; w ;

....Şimdi... Dıtdırı dıııt! Beşinci bölüm birinci kısım huzurlarınızda nını nııııın!!! Kısım kısım koymaktan nefret ediyorum ama, okunmayacağını bilsem de, okuyucunun gözünü korkutmamak lazım o-o

*Güncel= Şu K-himori'nin bölümlerinin en son hallerini blogcuda yayınladım, söyleyeyim dedim. Hani şimdi yeni bölümlerde bir şeyler geçer bu ne zaman oldu be demeyin diye. Edebiyat hocasının sayesinde ilk bölümler değişti bayağbi. Ben değiştirdikçe, yani sonsuza kadar, blogcudaki yazıları güncellerim -3- İlk defa işime yaradın be blogcu! Koçum benim! Bide ikinci bölümün sayfalarını bulmazsam direk hikaye halinde koyarım o.o
--
5- Yanlış Zamanda Yanlış Görev

Arabada ilerlerken saatime baktım.Daha öğlen bile olmamıştı.Derin bir iç çektikten sonra etrafı izlemeye devam ettim.Görevi bu akşam almalıydım.Fazla talep olmaması için dua etmeyi de unutmadım tabi,yoksa o görev benim için sadece bir hayal olurdu.Eve gelince babam alnımdan öptü ve işine geri dönmek için arabayı çalıştırdı.Eve girer girmez beni odama,huzur dolu yuvama,götürecek olan merdivenleri çıkıyordum ki halam konuşmaya başladı.Sesi oldukça kısık ve endişeliydi.

“Aç mısın Dünyacım?Bir şeyler hazırlaya bilirim.”

“Yok,sağ ol hala.Ben dinleneyim biraz.Rahatsız etmezseniz sevinirim.”

“Tabi kızım.”

Odama ışık hızıyla çıktım ve kapıyı kilitledim.Halamın işi belli olmazdı.Kapıları çalmadan girme huyu vardı çünkü.Hemen yatağımın yanındaki bilgisayara oturdum ve kasanın tuşuna bastım.Bu külüstürün açılması zaman alacağı için elim telefonuma uzandı.Bir anda Nate aklıma geliverdi.Onu niye aklıma getirmiştim ki?Tuhaf,telefon numaramı aldığı içindi galiba.Bir an mesaj atmış mıdır diye düşündüm ama hayır,atmamıştı.Kaan ve Neiy’den mesaj vardı.Cevap vermedim,versem konu çok uzayacaktı ve benim kaybedecek  vaktim yoktu.Bilgisayar açılınca en alttaki K-himori ikonuna tıkladım ve ekran saniyeler içinde karardı.Görevleri okuldan alabileceğimiz gibi evden de alabiliyorduk.Bu harikaydı.Bu özelliği kullanacağım daha önce hiç aklıma gelmemişti.Görev alma linkine tıkladıktan sonra görev yeri olarak Washington,D.C.’yi girdim.Milyonlarca görev çıktı.Bana lazım olan uzaylı vakaları kelimesini girdikten sonra görevler sadece bire düştü.Göreve tıkladıktan sonra adımı,sınıfımı ve seviyemi girdim.Enter tuşuna basıp dua etmeye başladım.Göreve gitmek için her şeyimi verebilirdim,herhangi bir göreve.Hem bu görevde koşmama,ateş etmeme gerek yoktu.Ortalığa göz atıp gelecektim çünkü…uzaylı diye bir şey yoktu.Ekranda kırmızı ile yazılmış onay yazısını görünce kendime geldim.Görevi almıştım ve her zaman ki gibi geceye denk gelmişti,saat ikiye.Büyük bir oh çekerek bilgisayarı kapattım.Telefonumu alarak yatağa uzandım ve mesajlara cevap verdim.

Uyuya kalmış olmalıyım ki kapım kırılacak gibi çalınca kendime geldim. "Gel!”diye seslenince kapı kolu oynadı ama açılmadı.Bir anda kapıyı kilitlediğim aklıma geldi ve yataktan düşercesine çıkıp kapıyı açtım.Abimdi gelen.Lanet olsun şimdi niye kapını kilitliyorsun diye azar işitecektim.Ve tamda tahmin ettiğim gibi oldu.

“Niye kapını kilitledin?”

“Uyuyordum.Uyandırmayın diye…”

“Peh,ergenlik dönemi işte..Bir daha kilitleme,biçerim.Neyse uyanmışsın.Bende uyandırmaya gelmiştim zaten.”

“Kapıyı kıracak gibi çalarsan tabi uyanırım..”diyerek dışarı çıktım ve kapıyı kapattım.Odama girmesi söz konusu bile değildi.Çünkü girdiğinde direk raf dolusu manga ve çizgi romanlarıma laf edecek,yatağıma uzanıp telefonumu kurcalayacak sonrada bilgisayarımı açıp oyun oynayacak ve beni deli edecekti.Uykudan uyanınca sersemin önde gideniydim ve bide abimle uğraşamazdım.

“Nasıl düştüğünü geçtim kuzuda,o kadar yolu o ayakla nasıl yürüdün?”diyerek saçımı dağıttı.Bu konuda ne diyeceğimi hiç düşünmemiştim.Herhalde abime,sorma aslında beni eve daha yeni tanımaya başladığım feci yakışıklı bir çocuk kendi motoruyla getirdi,hatta telefon numaramı bile aldı diyemezdim.

“Baya yürüdüm işte.Etrafta kimse olmadığı için yardım edende olmadı.”

“Yazık sana.”deyip omzuma hafifçe vurdu ve aşağı indi.

“Öğle yemeği için mi geldin?”

“Ne öğlesi kızım!Saate baksana sen!Okul bitti bile!”

“Aaa doğru..”deyip mutfağa girdim ve ekmek arası yapıp oturma odasına geçtim.İnsan bir şeyi beklerken zaman hep çok yavaş ilerler derler.Bende aynı durumdaydım.Saat bir türlü iki olmak bilmiyordu.

   Karanlıkta yorganımın içinde dönüp duruyordum.Görev zamanı artık gelmişti ama ben hala gidip gitmemekte kararsızdım.İlk başta çok istemiştim bu görevi ama...lanet olası ayağım beni alıkoyuyordu.Yinede gitmeliydim,çünkü görevi almıştım ve eğer gitmezsem uyarı alacaktım.Tabi bu sayede babamda ondan izinsiz görev aldığımı öğrenmiş olacaktı.O yüzden kalktım ve ay ışığının da yardımıyla III.Dünya Savaşı’nı yaşayan gardırobuma gidip görev kıyafetimi çıkardım.Vakit kaybetmeden üstümü değiştirdim ve her görevde yanımda bulunması gereken(silah,telsiz,GPS aleti,göz yaşartıcı gaz,acil durumlarda kullanılan ışınlanma bileziği,cephane vs vs)şeyleri yanıma almadım.Evet almadım,çünkü onlara ihtiyacım yoktu.Kapıyı kilitledim ve biranda duraksadım.O uzaylı denen şey gerçekten varsa veya sadece bir çetenin oyunuysa bunu açığa çıkarmalıydım.Bu yüzden dönüp minik bir silah olan ama aynı zamanda kamera olarak kullanıla bilen Minik’ide yanıma aldım.Ne olur,ne olmazdı.Ayrıca uzaylının en son göründüğü cadde Washington’ın en berbat caddelerinden biriydi.Uzaylıyı geçtim,kendimi serserilere karşı da korumalıydım.Koşamazdım çünkü bacağım ağrımaya başlamıştı.Sabah hiçbir şeyi olamayan bacağım tam göreve gideceğim sırada ağrımaya başlamıştı.Acaba bu bir işaret mi,göreve gitmemeliyim diye düşündüm.Sonra bunları düşündüğüm için kendime güldüm.Küçüklüğümden beri bu gibi şeylerde evrenin bana bir şey söylemeye çalıştığını zannederdim.Ama sadece zannederdim.Pencereyi açtım ve botlarıma komut verdim.Uzay kaykayı oluştuktan sonra gökyüzünde süzülmeye başladım.Görev yerim Türkiye’de olmadığı için okula gidip ışınlanmam gerekiyordu.

Işınlanmak..Bir düşününce bu sözcük şimdi ki insanlara gerçekten çok uzak geliyor.Aslına bakarsak,bende hala anlamış değilim,insanlık iPhone 4’ü teknolojinin son harikası sanırken biz casus öğrencilerin uzay kaykaylarıyla salına salına ışınlanacakları yere gitmesini.K-himori,bilim kurgu fanlarının değimiyle,uzay teknolojisine sahipti.Bu akıl almaz teknolojiye nasıl sahip olduğunu anlayamıyordum ve en kötüsü de elimin altında kaynak olmasına rağmen(babam gibi) o kaynağın kapağını bir türlü açamıyordum.Işınlana biliyorduk,düello yaptığımız sanal odalarımız ve insanın ancak bilim kurgu filmlerinde görebileceği harika donanımları olan çok şık bir görev kıyafetimiz vardı.Bunları düşünürken okulu geçtiğimi fark ettim.Geri dönerek bahçeye yavaşça indim.Derin bir nefes aldıkta sonra karanlıktaki okula uzunca bir baktım.Bu okula gidiyordum ve okulda  sadece bir dönem boyunca okumuştum.Tabi oda K-himori’ye kabul edilmeden önceydi.Okuma ve yazmayı söktükten hemen sonra casusluk teklifi almıştım.Tabi babamın sayesinde kabulde ettim.

Normal bir öğrenci olsam hayatım nasıl olurdu diye düşünmeden edemiyordum doğrusu.Görev yok.Uzay teknolojisi yok.Dövüşmek,kötüleri adalete teslim etmek yok.Neiy yok..Neiy’yi düşününce iyi ki K-himori’deyim diye düşündüm.Neiy benim kardeşimdi,can dostumdu.Onsuz bir hayat düşünmek bile istemiyordum,çok sıkıcı olacağına yirmi kağıdına bahse bile girerdim.Yani her insanın çevresinde saçını koyu maviye boyatan ve pembe lens takan insanlar pek fazla bulunmuyor.Birde Nate vardı tabi..Ama o nerden çıktı ki şimdi?Onu doğru düzgün tanımıyordum bile!Işınlanma kabinine geçerken bir yanım keşke onunla daha çok vakit geçirsem dedi,diğeri ise ona küfretti.

Işınlanmanın bittiği haber eden beyaz ışık kaybolunca gözlerimi açtım ve kulağım alabildiğine küfür doldu.Etrafa baktığımda bir restorandın deposunda olduğumu fark ettim.İki adam birine küfrediyordu.Hım,seslere bakılırsa şuan birbirlerini yumrukluyorlardı.İnsanların ne dediklerini anlayabilmem için çevirimi de takmıştım.Son anda aklıma iyi ki getirmiştim,şimdi millet laf falan atar mal gibi kalmayayım ortada,şey tabi İngilizcem berbat olduğu için kendi dilimde küfür edecektim ve onlar anlamayacaktı ama olsun,kendimi savunacaktım ya o yeter.Arka kapıdan çıkınca berbat bir soğuk karşıladı beni.Ayağımın sızısını umursamadan restorandın etrafındaki sokakları dolanmaya başladım.Ama yanından geçtiklerim ve karşılaştıklarım hep normal insanlardı.Çoğu da sarhoştu.İşi sağlama alayım biraz daha dolaşayım dedim ama keşke demeseymişim.Kayboldum.GPS aletini evde bırakmamı söyleyen beynime küfrettim.Tam yarım saat boyunca iliklerime kadar donarak etrafı dolaştım.Okula dönebilmem  için restoranda geri dönmem gerekiyordu.Lanet olsun bir daha Türkiye dışında,hatta Antalya dışında bir yerden görev almak yoktu!Tabi,görev üniformasını bu kadar açık ve ince yapan tasarımcılara da içimden saydırmayı unutmadım.Önüme gelene küfür ederken restorandın zannettiğim bir bina arkasına girdim ve işte karanlıkta omza kadar çıkan eldivenlerde ki o mavi çizginin ne işe yaradığını anladım.Ortada lamba bile yokken ben ve kollarım mavi bir ışık saçıyorduk etrafa.Biraz daha ilerleyim ne kaybederim dedim,sonuçta eve gidince berbat bir ağrı ve nezle beni bekliyor olacaktı,tabi eve dönebilirsem.Karanlıkta ilerlemeye devam ettikçe,aklımı kaçırdığımı zannettim-böyle bir durumda muhtemeldi-.Ağlama sesleri geliyor, yavaş yavaş artıyordu.Merakıma yenik düşüp o yöne ilerlemeye devam ettim.Belki o yarım saat boyunca aradığım ve uğruna kaybolduğum yaratık buradaydı.Tamam gerçekten varsa kendimi adam akıllı savunamazdım bile,lanet olsun.Sonum gelmişti.Donuyordum,bacağım feci şekilde acıyordu ve yanımdaki tek silah Minik’ti.Beynim ne kadar geri dön şapşal dese de ayaklarım o yöne doğru ilerliyordu.Yol bir duvarla sonlandırılmıştı ama duvarın yan tarafı yıkılmış ve yerine alçak demirler yapılmıştı.Ay ışığı yordamıyla etraftaki nesneleri az buçuk seçebiliyordum-çoğu benim boyumda çöp varilleri ve yiyecek artıklarıydı- ancak duvarın dibinde ki büyük kolinin arkasından doğal olmayan,çok cılız mavi bir ışık yayılıyordu.Nedense bir anda içimi belli belirsiz bir sevinç kapladı.Belki ağlayan kişi benim gibi bir casustu ve o da kaybolmuştu.Mavi ışık ise fosforlu çizgiler yüzündendi.Ağlama sesi şiddetlenmeye başladı.O kolinin arkasındakinin bir casus olması umuduyla koliyi çektim ve yan tarafa fırlattım.

Beynim,vücudumdaki her hücreyle beraber durmuştu.

--

Okudun mu la tee buraya kadar, helal olsun valla ne diyem. Cınımı ye o.o Amma ve lakin sırf  *scroll*, *scroll* yaptıysan... ona da helal olsun be. O da bi' şey hani. Yani ben burda o kadar yazdım falan, gece gündüz sen scroll scroll...
Asfsfdahjfgjkldf kendini acındırma mode: on *troll face*

Neyse, saçma sapan yazıların en önde gideninin ustası olan bir yazıda daha görüşmek üzeren efenim!
~Bai, bai!

6 yorum:

  1. ama 5 bölüm oldu esas konuya daha yeni giriyon be Unazo-chan, okurlarına haksızlık bu ama :hmpfffff: veya belkide esas konun NateXBloen ilişkisidir de ben gözden kaçırmışımdır ;) ve...uzaylılar ağlayabiliyomuydu? o ağlayan uzaylımıydı? niye bütün bölümler en heyecanlı yerinde bitiyo? ben niye yorumu uzatıp duruyom?
    hadi bakalım, bekliyom 2. kısmı ona göre *parmaklarıyla "gözüm üzerinde" işareti yapar ve bunun aptalca göründüğünü farkedip domates gibi kıpkırmızı bi' suratla ayrılır*

    YanıtlaSil
  2. IAAAAAAAĞĞĞĞĞĞĞĞĞĞĞĞĞĞĞĞĞ UNAZOOOOOO!!! YAZCAĞINI SÖYLESEYDİN... *gasp* *gasp* BEN ŞİMDİ BOŞ YERE Mİ SENİ GAZA GETİRMEK İÇİN RESİM ÇİZDİM ;A; -yanlız hani o resmi zaten on bin yıl sonra görücektin ve o resimden ilham alıp da yazana kadar otuz bin yıl geçicekti- neyse. Şinci ben pilgisayarı kapayıp telefondan okuyecağım uuunazo-sama. Çoğ mutlu oldum sonunda 5. bölümü koymana. Yanlız hala içim yanıyo, lan resim çizdim ben sen yaz diye hani bu kadar da denk gelemez abicim yae. BOŞA GİTTİ ŞİMDİ O -____________________- neyse. Sen yaz yaz. Devamını bekliyirik aybalam

    YanıtlaSil
  3. real-chan harika bayıldım ♥-♥ tamda uzaylıyı görecektik :D devamını bekliyorum :D Bloen kesin çocuğa aşık oldu kaybettik bloen'i gitti gitti :D

    YanıtlaSil
  4. ben geçen hafta bi okıyım dedim bi baktım 2. bölüm açılmıyo bende sonra söylerim demiştim ama unuttum *ming*

    YanıtlaSil
  5. Yine çok güzel olmuş. Hikayenin çıkan tüm bölümlerini okuduğum halde bir terbiyesizlik abidesi olarak hikaye hakkında yorum yapmadığım için özür dilerim, genel olarak fikirlerimi bu yorumda kısaca toplayayım.
    Bence sürükleyici bir şekilde ilerliyor, sanırım asıl olaylar bu bölümde başladı. :) Edebi dili her bölümde daha güzel kullanıyorsun. Karakterleri de sevdim... Bloen'in perçemi çok güzel. ^_^ Resim de gerçekten çok güzelmiş.
    Ben de yazılan yorumlara "yanıtla"dan mı yanıt vereceğimi yoksa yazan kişinin bloguna yorum olarak mı yanıt vereceğime karar vermeye çalışıyordum, ufff... Çok kafa şişirdim, haydi görüşürüz! ^^

    YanıtlaSil
  6. Yav sen niye çabuk bitirdin ki şimdi biz okuyoruz işte güzel güzel asdfkjhsdhf
    Neyse uzaylı-chan' la neler olacağını merak ettim şindi .-. Bi' de ben Nate' i sevemedim sdfasdf Böyle hem yakışıklı hem iyi dört dörtlük insanları sevemiyorum asdfsdf Şu çocuğun elinde bir bıçak insan doğrarken göremez miyiz? *o*
    Ben çok sevdim bu bölümü de bidahaki bölüm ne zaman gelir?

    YanıtlaSil